İnsan böyledir; Rabbi kendisini deneyip de ona cömert davranır, nimet yağdırırsa: "Rabbim bana ikramda bulundu!" der.
Ama Rabbi onu sıkıntıya uğratıp rızkını ölçüye bağlarsa: "Rabbim bana ihanet etti!" der.
Doğrusu şu ki, siz yetime ikramda bulunmuyorsunuz.
Yoksulun doyurulmasını teşvik etmiyorsunuz.
Mirası derleyip toplayıp yiyorsunuz.
Malı, devşirip depolatacak bir sevgiyle seviyorsunuz.
(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Fakat insan öyledir; Rabbi ne zaman kendisini sınayıp ona ikramda bulunur, ona ni'met verirse: "Rabbim bana ikram etti" der.
Ama Rabbi onu sınayıp rızkını daraltırsa: "Rabbim beni alçalttı (perişan etti)" der.
Hayır, doğrusu siz (Allah'tan ikram bekliyorsunuz ama kendiniz) yetime ikram etmiyorsunuz.
Yoksula yedirmeğe teşvik etmiyorsunuz.
Mirası hırsla yutuyorsunuz.
Malı pek çok seviyorsunuz.
(Süleyman Ateş)
Ama insan, her ne zaman Rabbi onu sınayıp da ikramda bulunur, nimet verirse, "Rabbim bana ikram etti." der.
Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, o vakit de, "Rabbim beni zillete düşürdü." der.
Hayır hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.
Birbirinizi yoksulu yedirmeye teşvik etmiyorsunuz.
Oysa mirası öyle bir yiyorsunuz ki, haramhelal gözetmeden.
Malı öyle bir seviyorsunuz ki, yığmacasına.
(Elmalılı Hamdi Yazır)
Fe-emmâ-l-insânu iżâ mâ-btelâhu rabbuhu fe-ekramehu ve na’’amehu feyekûlu rabbî ekramen(i).
Ve emmâ iżâ mâ-btelâhu fekadera ‘aleyhi rizkahu feyekûlu rabbî ehânen(i).
Kellâ(s) bel lâ tukrimûne-lyetîm(e).
Velâ tehâddûne ‘alâ ta’âmi-lmiskîn(i).
Ve te/kulûne-tturâśe eklen lemmâ(n).
Ve tuhibbûne-lmâle hubben cemmâ(n).
(Transliterasyon)
89|15|فَأَمَّا ٱلْإِنسَٰنُ إِذَا مَا ٱبْتَلَىٰهُ رَبُّهُۥ فَأَكْرَمَهُۥ وَنَعَّمَهُۥ فَيَقُولُ رَبِّىٓ أَكْرَمَنِ
89|16|وَأَمَّآ إِذَا مَا ٱبْتَلَىٰهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُۥ فَيَقُولُ رَبِّىٓ أَهَٰنَنِ
89|17|كَلَّا بَل لَّا تُكْرِمُونَ ٱلْيَتِيمَ
89|18|وَلَا تَحَٰٓضُّونَ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلْمِسْكِينِ
89|19|وَتَأْكُلُونَ ٱلتُّرَاثَ أَكْلًا لَّمًّا
89|20|وَتُحِبُّونَ ٱلْمَالَ حُبًّا جَمًّا