Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Güneş büzülüp dürüldüğünde,
Yıldızlar ışıklarını yitirdiğinde,
Dağlar yürütüldüğünde,
O bakmaya kıyılmayan develer kendi hallerine bırakıldığında,
Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,
Denizler kaynatıldığında,
Benlikler çiftleştirildiğinde,
O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda,
Hangi günah yüzünden öldürüldü diye!
Sayfalar açılıp göz önüne konduğunda,
Göğün örtüsü soyulup indirildiğinde,
Cehennem kızıştırıldığında,
Cennet yaklaştırıldığında,
Her benlik, önceden ne hazırlamışsa bilmiş olacaktır.
Hayır, iş onların sandığı gibi değil! Yemin olsun o sinip gizlenenlere,
Akıp akıp giderek yuvasına girenlere,
Beriye geldiği ve geriye döndüğü zaman geceye,
Ve soluyarak açıldığı zaman sabaha,
Ki o, çok değerli bir elçinin sözüdür.
Çok güçlüdür o elçi, Arş sahibinin katında saygındır.
İtaat edilir orada kendisine, emindir.
Ve arkadaşınız bir cin çarpmış değildir.
Yemin olsun ki, onu apaçık ufukta gördü.
O, gayb konusunda cimri değildir.
Ve o, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?
O, âlemlere bir öğütten başka şey değildir.
İçinizden, dosdoğru yürümek isteyen için.
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz!
(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Güneş büzüldüğü zaman,
Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman,
Dağlar yürütüldüğü zaman,
On aylık gebe develer başı boş bırakıldığı zaman,
Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman,
Denizler kaynatıldığı zaman,
Nefisler çiftleştirildiği zaman.
Ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kıza:
Hangi günah(ı) yüzünden öldürüldü? diye.
(Amel) defterler(i) açılıp yayıldığı zaman,
Gök sıyrılıp açıldığı zaman,
Cehennem alevlendirildiği zaman,
Cennet yaklaştırıldığı zaman,
Her can, ne yapıp getirdiğini bilir.
Yoo, yemin ederim o geri kalıp gizlenenlere;
Akıp gidenlere, dönüp saklananlara,
Sırtını dönen geceye,
Soluk almağa başlayan sabaha,
(Andolsun bunlara) Ki o, değerli bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür.
(O elçi,) Güçlüdür, Arşın sahibi (Allah) katında yücedir.
Orada (kendisine) ita'at edilen, güvenilendir.
Arkadaşınız cinli değildir.
Andolsun (Muhammed) onu apaçık ufukta görmüştür.
O, gayb hakkında (verdiği haberlerden dolayı) suçlanamaz.
O (Kur'an) kovulmuş şeytanın sözü değildir.
O halde nereye gidiyorsunuz?
O, alemlere öğüttür.
Aranızdan doğru hareket etmek isteyen için;
Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
(Süleyman Ateş)
Güneş katlanıp dürüldüğünde,
Yıldızlar bulandığında,
Dağlar yürütüldüğünde,
Kıyılmaz mallar bırakıldığında,
Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,
Denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde),
Nefisler eşleştirildiğinde (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya toplandığında),
Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda,
"Hangi günahtan dolayı öldürüldü?" diye.
Amel defterleri açıldığında,
Gök sıyrılıp açıldığında,
Cehennem kızıştırıldığında,
Ve cennet yaklaştırıldığında,
Herkes ne getirmiş olduğunu anlar.
Şimdi yemin ederim o sinenlere (gündüzleri gözden kaybolan yıldızlara),
O akıp akıp yuvasına gidenlere,
Yöneldiği an geceye,
Nefeslendiği (ağardığı) an sabaha ki,
Kuşkusuz o Kur'an, değerli bir elçinin sözüdür.
O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibinin yanında çok itibarlıdır.
Orada ona itaat edilir, güvenilir.
Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.
Andolsun o, Cebrail'i açık ufukta gördü.
O, gayb hakkında cimri de değildir.
O, kovulmuş bir şeytanın sözü değildir.
Hâl böyle iken, siz nereye gidiyorsunuz?
O, âlemler için öğütten başka bir şey değildir,
İçinizden doğru gitmek isteyenler için.
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemeyince, siz dileyemezsiniz.
(Elmalılı Hamdi Yazır)
İżâ-şşemsu kuvvirat.
Ve-iżâ-nnucûmu-nkederat.
Ve-iżâ-lcibâlu suyyirat.
Ve-iżâ-l’işâru ‘uttilet.
Ve-iżâ-lvuhûşu huşirat.
Ve-iżâ-lbihâru succirat.
Ve-iżâ-nnufûsu zuvvicet.
Ve-iżâ-lmev-ûdetu su-ilet.
Bi-eyyi żenbin kutilet.
Ve-iżâ-ssuhufu nuşirat.
Ve-iżâ-ssemâu kuşitat.
Ve-iżâ-lcahîmu su’’irat.
Ve-iżâ-lcennetu uzlifet.
‘Alimet nefsun mâ ahdarat.
Felâ uksimu bilḣunnes(i).
Elcevâri-lkunnes(i).
Velleyli iżâ ‘as’as(e).
Ve-ssubhi iżâ teneffes(e).
İnnehu lekavlu rasûlin kerîm(in).
Żî kuvvetin ‘inde żî-l’arşi mekîn(in).
Mutâ’in śemme emîn(in).
Vemâ sâhibukum bimecnûn(in).
Ve lekad raâhu bil-ufuki-lmubîn(i).
Vemâ huve ‘alâ-lġaybi bidanîn(in).
Vemâ huve bikavli şeytânin racîm(in).
Fe-eyne teżhebûn(e).
İn huve illâ żikrun lil’âlemîn(e).
Limen şâe minkum en yestekîm(e).
Vemâ teşâûne illâ en yeşâa(A)llâhu rabbu-l’âlemîn(e)
(Transliterasyon)
81|1|بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ إِذَا ٱلشَّمْسُ كُوِّرَتْ
81|2|وَإِذَا ٱلنُّجُومُ ٱنكَدَرَتْ
81|3|وَإِذَا ٱلْجِبَالُ سُيِّرَتْ
81|4|وَإِذَا ٱلْعِشَارُ عُطِّلَتْ
81|5|وَإِذَا ٱلْوُحُوشُ حُشِرَتْ
81|6|وَإِذَا ٱلْبِحَارُ سُجِّرَتْ
81|7|وَإِذَا ٱلنُّفُوسُ زُوِّجَتْ
81|8|وَإِذَا ٱلْمَوْءُۥدَةُ سُئِلَتْ
81|9|بِأَىِّ ذَنۢبٍ قُتِلَتْ
81|10|وَإِذَا ٱلصُّحُفُ نُشِرَتْ
81|11|وَإِذَا ٱلسَّمَآءُ كُشِطَتْ
81|12|وَإِذَا ٱلْجَحِيمُ سُعِّرَتْ
81|13|وَإِذَا ٱلْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ
81|14|عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّآ أَحْضَرَتْ
81|15|فَلَآ أُقْسِمُ بِٱلْخُنَّسِ
81|16|ٱلْجَوَارِ ٱلْكُنَّسِ
81|17|وَٱلَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ
81|18|وَٱلصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ
81|19|إِنَّهُۥ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ
81|20|ذِى قُوَّةٍ عِندَ ذِى ٱلْعَرْشِ مَكِينٍ
81|21|مُّطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ
81|22|وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجْنُونٍ
81|23|وَلَقَدْ رَءَاهُ بِٱلْأُفُقِ ٱلْمُبِينِ
81|24|وَمَا هُوَ عَلَى ٱلْغَيْبِ بِضَنِينٍ
81|25|وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَٰنٍ رَّجِيمٍ
81|26|فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ
81|27|إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَٰلَمِينَ
81|28|لِمَن شَآءَ مِنكُمْ أَن يَسْتَقِيمَ
81|29|وَمَا تَشَآءُونَ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُ رَبُّ ٱلْعَٰلَمِينَ