Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Biz, Nûh'u, "Toplumunu, kendilerine korkunç bir azap gelmeden önce uyar!" diye kavmine gönderdik. O dedi ki: "Ey toplumum! Hiç kuşkunuz olmasın, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım." "O halde, Allah'a ibadet edin! O'ndan korkun! Ve bana itaat edin ki, Allah, günahlarınızı affetsin ve sizi belirli bir süreye kadar ertelesin. Çünkü Allah'ın eceli geldiğinde ertelenmez. Bir bilebilseydiniz!" Nûh şöyle yakardı: "Ey Rabbim! Ben toplumuma gece ve gündüz çağrıda bulundum." "Fakat çağrım, onların kaçışlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı." "Ben onları, sen kendilerini affedesin diye çağırdıkça, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiseleriyle sarılıp sarmalandılar, inat ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler." "Sonra onları daha açık bir biçimde çağırdım." "Daha sonra bir başka duyuru yönelttim. Ve onları gizli gizli de çağırdım." Ve şöyle dedim: "Rabbinizden af dileyin! O, bağışlamayı çok sevendir." "Göğü üzerinize bol bol yağmur taşıyıcı olarak gönderir." "Sizi, mallar ve oğullarla güçlendirir, size yeşil bahçeler lütfeder. Ve sizin için nehirler akıtır." "Ne oluyor size de Allah için bir vakar ümidinde olmuyorsunuz?" "O ki, sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı." "Görmediniz mi, Allah yedi göğü ahenkli bir bütün olarak nasıl yarattı?" "Ve Ay'ı, bunlar içinde bir nur yaptı ve Güneş'i bir kandil haline getirdi." "Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi." "Sonra sizi yere geri gönderiyor ve sonra bir çıkarışla tekrar çıkarıyor." "Allah size yeryüzünü bir yaygı yaptı, Ki ondan geniş yollar edinip de yürüyesiniz." Nûh dedi ki: "Rabbim! Onlar bana isyan ettiler de malı ve çocuğu kendisine hüsrandan başka bir artış getirmeyen kişiye uydular." "Çok büyük hileler sergilediler/çok büyük tuzaklar kurdular." Dediler ki: "İlahlarınızı sakın bırakmayın! Ved'di, Süva'ı asla bırakmayın! Yeğus'u, Yeuk'u, Nesr'i de bırakmayın!" "Çoklarını saptırdılar. Sen de o zalimler için şaşkınlıktan başka bir şeyi artırma." Hataları yüzündendir ki boğuldular, ateşe atıldılar. Kendileri için, Allah dışında yardımcılar bulamadılar. Nûh şöyle yakardı: "Rabbim! Yeryüzünde, kâfirlerden yurt tutacak/gezip dolaşacak hiç kimse bırakma!" "Çünkü eğer sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar ve kötülük üreten nankörden başkasını doğurmazlar." "Rabbim! Beni, anne-babamı, inanmış olarak evime gireni, tüm inanmış erkekleri ve inanmış kadınları affet! Zalimlerin de sadece helâk ve perişanlığını artır!"
(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Biz Nuh'u kavmine gönderdik: "Onlara acı bir azab gelmezden önce kavmini uyar," diye. Ey kavmim, dedi, ben sizin için açık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun, bana da ita'at edin. Ki (Allah) günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Zira Allah'ın süresi geldiği zaman ertelenmez. Bilir(kişiler) olsaydınız (bunu anlardınız). (Nuh:) "Rabbim, dedi, ben kavmimi gece gündüz da'vet ettim." Benim da'vetim, onlara kaçışlarını artırmaktan başka bir katkıda bulunmadı. Günahlarını bağışlaman için onları (sana) ne kadar da'vet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler, çok böbürlendiler. Sonra ben onları açıkça da'vet ettim. Sonra onlara açıktan söyledim, gizli gizli söyledim: 'Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayandır' dedim." '(O'ndan mağfiret dileyin) Ki üzerinize gökten bol yağmur göndersin' 'Ve size mallarla, oğullarla yardım etsin, size bahçeler versin, ırmaklar versin' Size ne oluyor ki, Allah için saygı ummuyorsunuz?' 'Oysa O, sizi aşama, aşama yarattı.' Görmediniz mi Allah nasıl yedi göğü birbiri üstünde tabaka tabaka yarattı?' 'Ve Ayı bunların içinde nur yaptı. Güneşi de bir lamba yaptı.' Allah sizi yerden bir bitki olarak bitirdi.' 'Sonra yine oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır.' Allah, yeri sizin için bir sergi yaptı.' 'Ki onda açılan geniş geniş yollarda gidesiniz'." (Bu öğütlerin hiçbirinin fayda vermediğini gören) Nuh, (Rabbine dönerek): "Rabbim, dedi, onlar bana karşı geldiler de malı ve çocuğu kendisinin ziyanını artırmaktan başka işe yaramayan (şımarık, gururlu) bir adama uydular." Büyük büyük tuzaklar kurdular. Dediler ki: "Tanrılarınızı bırakmayın: Vedd'i, Suva'ı, Yeğus'u, Ye'uk'u ve Nesr'i bırakmayın!" (Böylece) Onlar, çok kimseyi yoldan çıkardılar. Sen de o zalimlere şaşkınlıktan başka bir şey artırma. Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'tan başka yardımcılar da bulamadılar. Nuh dedi ki: "Rabbim, yeryüzünde kafirlerden tek kişi bırakma." Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını şaşırtırlar ve sadece ahlaksız, nankör (insanlar) doğururlar. Rabbim beni, babamı-anamı, inanarak evime gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin de sadece helakini artır (onların köklerini kurut)."
(Süleyman Ateş)
Gerçekten biz Nûh'u kavmine gönderdik, "kavmine acı bir azap gelmezden önce onları uyar" diye. Dedi ki, "ey kavmim! Gerçekten ben size açık bir uyarıcıyım". Şöyle ki, "Allah'a kulluk edin, ondan korkun ve bana itaat edin." "Günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz Allah'ın takdir ettiği süre gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.." (inanırdınız). Nûh dedi ki: "Ey Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim." "Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı." "Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler." "Sonra ben onları açık açık çağırdım." "Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli. " "Gelin, dedim, Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Çünkü o çok bağışlayıcıdır." "Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın." "Mallar ve oğullar vererek sizin imdadınıza koşsun. Sizin için bahçeler yapsın, ırmaklar yapsın." "Niçin siz Allah'a bir vakar yakıştıramıyorsunuz?" "Oysa o sizi aşama aşama yaratmıştır." "Görmediniz mi Allah yedi göğü uygun tabakalar halinde nasıl yaratmış?" Ve Ay'ı bunların içinde bir nur yapmış, güneşi de bir lamba kılmış. Allah sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirdi. Sonra sizi tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır. Allah sizin için yeri bir yaygı yapmıştır. Ki, ondan açılan geniş geniş yollarda gidesiniz. Nûh dedi ki: "Ey Rabbim! Onlar bana isyan ettiler; malı ve çocuğu hüsrandan başka bir şeyini artırmayan kimsenin ardına düştüler." "Büyük büyük tuzaklar kurdular." Dediler ki: "Sakın tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd'i, ne Suva'ı ve ne de Yeğus'u, Yeûk'u ve Nesr'i." Çok kişiyi yoldan saptırdılar. Sen de o zalimlerin sadece şaşkınlıklarını artır. Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar. Nûh dedi ki: "Yeryüzünde kafirlerden bir tek kişi bırakma." "Zira sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece ahlâksız ve kâfir çocuklar doğururlar." "Ey Rabbim! Bana, babama, anama, mümin olarak evime girene ve bütün inanmış erkek ve kadınlara mağfiret buyur. Zalimlerin de sadece helakini artır."
(Elmalılı Hamdi Yazır)
İnnâ erselnâ nûhan ilâ kavmihi en enżir kavmeke min kabli en ye/tiyehum ‘ażâbun elîm(un). Kâle yâ kavmi innî lekum neżîrun mubîn(un). Eni-’budû(A)llâhe vettekûhu ve etî’ûn(i). Yaġfir lekum min żunûbikum veyu-aḣḣirkum ilâ ecelin musemmâ(n) inne ecela(A)llâhi iżâ câe lâ yu-aḣḣar(u) lev kuntum ta’lemûn(e). Kâle rabbi innî de’avtu kavmî leylen ve nehârâ(n). Felem yezidhum du’â-î illâ firârâ(n). Ve-innî kullemâ de’avtuhum litaġfira lehum ce’alû esâbi’ahum fî âżânihim vestaġşev śiyâbehum ve esarrû vestekberû-stikbârâ(n). Śumme innî de’avtuhum cihârâ(n). Śumme innî a’lentu lehum ve esrartu lehum isrârâ(n). Fekultu-staġfirû rabbekum innehu kâne ġaffârâ(n). Yursili-ssemâe ‘aleykum midrârâ(n). Ve yumdidkum bi-emvâlin ve benîne ve yec’al lekum cennâtin ve yec’al lekum enhârâ(n). Mâ lekum lâ tercûne li(A)llâhi vekârâ(n). Ve kad ḣalekakum etvârâ(n). Elem terav keyfe ḣaleka(A)llâhu seb’a semâvâtin tibâkâ(n). Ve ce’ale-lkamera fîhinne nûran ve ce’ale-şşemse sirâcâ(n). Va(A)llâhu enbetekum mine-l-ardi nebâtâ(n). Śumme yu’îdukum fîhâ ve yuḣricukum iḣrâcâ(n). Va(A)llâhu ce’ale lekumu-l-arda bisâtâ(n). Liteslukû minhâ subulen ficâcâ(n). Kâle nûhun rabbi innehum ‘asavnî vettebe’û men lem yezidhu mâluhu ve veleduhu illâ ḣasârâ(n). Ve mekerû mekran kubbârâ(n). Ve kâlû lâ teżerunne âlihetekum velâ teżerunne vedden velâ suvâ’an velâ yeġûśe ve ye’ûka ve nesrâ(n). Ve kad edallû keśîrâ(n) velâ tezidi-zzâlimîne illâ dalâlâ(n). Mimmâ ḣatî-âtihim uġrikû feudḣilû nâran felem yecidû lehum min dûni(A)llâhi ensârâ(n). Ve kâle nûhun rabbi lâ teżer ‘alâ-l-ardi mine-lkâfirîne deyyârâ(n). İnneke in teżerhum yudillû ‘ibâdeke velâ yelidû illâ fâciran keffârâ(n). Rabbi-ġfir lî velivâlideyye ve limen deḣale beytiye mu/minen velilmu/minîne velmu/minâti velâ tezidi-zzâlimîne illâ tebâra(n).
(Transliterasyon)
71|2|قَالَ يَٰقَوْمِ إِنِّى لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
71|3|أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ وَٱتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ
71|4|يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰٓ أَجَلٍ مُّسَمًّى إِنَّ أَجَلَ ٱللَّهِ إِذَا جَآءَ لَا يُؤَخَّرُ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
71|5|قَالَ رَبِّ إِنِّى دَعَوْتُ قَوْمِى لَيْلًا وَنَهَارًا
71|6|فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَآءِىٓ إِلَّا فِرَارًا
71|7|وَإِنِّى كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوٓا۟ أَصَٰبِعَهُمْ فِىٓ ءَاذَانِهِمْ وَٱسْتَغْشَوْا۟ ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا۟ وَٱسْتَكْبَرُوا۟ ٱسْتِكْبَارًا
71|8|ثُمَّ إِنِّى دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا
71|9|ثُمَّ إِنِّىٓ أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا
71|10|فَقُلْتُ ٱسْتَغْفِرُوا۟ رَبَّكُمْ إِنَّهُۥ كَانَ غَفَّارًا
71|11|يُرْسِلِ ٱلسَّمَآءَ عَلَيْكُم مِّدْرَارًا
71|12|وَيُمْدِدْكُم بِأَمْوَٰلٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَل لَّكُمْ جَنَّٰتٍ وَيَجْعَل لَّكُمْ أَنْهَٰرًا
71|13|مَّا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا
71|14|وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا
71|15|أَلَمْ تَرَوْا۟ كَيْفَ خَلَقَ ٱللَّهُ سَبْعَ سَمَٰوَٰتٍ طِبَاقًا
71|16|وَجَعَلَ ٱلْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ ٱلشَّمْسَ سِرَاجًا
71|17|وَٱللَّهُ أَنۢبَتَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ نَبَاتًا
71|18|ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا
71|19|وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ بِسَاطًا
71|20|لِّتَسْلُكُوا۟ مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا
71|21|قَالَ نُوحٌ رَّبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِى وَٱتَّبَعُوا۟ مَن لَّمْ يَزِدْهُ مَالُهُۥ وَوَلَدُهُۥٓ إِلَّا خَسَارًا
71|22|وَمَكَرُوا۟ مَكْرًا كُبَّارًا
71|23|وَقَالُوا۟ لَا تَذَرُنَّ ءَالِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا
71|24|وَقَدْ أَضَلُّوا۟ كَثِيرًا وَلَا تَزِدِ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا ضَلَٰلًا
71|25|مِّمَّا خَطِيٓـَٰٔتِهِمْ أُغْرِقُوا۟ فَأُدْخِلُوا۟ نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا۟ لَهُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ أَنصَارًا
71|26|وَقَالَ نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى ٱلْأَرْضِ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ دَيَّارًا
71|27|إِنَّكَ إِن تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا۟ عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوٓا۟ إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا
71|28|رَّبِّ ٱغْفِرْ لِى وَلِوَٰلِدَىَّ وَلِمَن دَخَلَ بَيْتِىَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ وَلَا تَزِدِ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا تَبَارًۢا