(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Sur'a bir tek üfleme üflendiği, Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, İşte o gün, olan olmuştur. Gök yarılmıştır; o gün o, zayıf, sarkıktır. Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabbinin tahtını, üstlerinde sekiz (melek) taşır. O gün (Allah'a) arz olunursunuz. Sizden hiçbir giz, (Allah'a) gizli kalmaz. Kitabı sağından verilen: "Alın Kitabımı okuyun" der. Ben hesabımla karşılaşacağımı sezmiştim zaten. Artık o, memmun eden bir yaşam içindedir. Yüksek bir bahçede. Ki devşirmesi kolay (meyvaları yakın. Oturan, elini uzatıp alabilir). Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yeyin, için! Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke bana Kitabım verilmeseydi!" Şu hesabımı hiç bilmemiş olsaydım! Keşke (ölüm) işimi bitirmiş olsaydı! Malım bana hiçbir yarar sağlamadı. Gücüm (saltanatım) benden yok olup gitti (Allah, cehennemin muhafızlarına buyurur:) "Tutun onu, bağlayın onu." Sonra cehenneme sallayın onu! Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu! Çünkü o büyük Allah'a inanmıyordu. Yoksulu doyurmaya ön ayak olmuyurdu! Bugün burada onun için candan bir dost yoktur. İrinden başka yiyecek de yoktur. Onu, (bile bile) hata işleyenlerden başkası yemez.
(Süleyman Ateş)
Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, İşte o gün olacak olur. O gün gök yarılmış, sarkmıştır. Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir. O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz. Kitabı sağından verilen, "alın okuyun kitabımı.." "Çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sezmiştim" der. Artık o hoşnut bir hayattadır. Yüksek bir cennettedir. Ki o cennetin meyveleri sarkmıştır. "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yeyin, için." (denir). Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke kitabım verilmeseydi de, Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim, Ne olurdu o ölüm, iş bitirici olsaydı. Malım bana hiç fayda vermedi. Gücüm de benden yok olup gitti." (Zebanilere şöyle denir): "Onu yakalayın da bağlayın." "Sonra cehenneme atın onu." "Sonra da boyu yetmiş arşın zincir içerisinde onu oraya sokun." Çünkü o, büyük Allah'a inanmıyordu. Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu. Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur. Bir irinden başka yiyecek de yok. Onu günahkârlardan başkası yemez.
(Elmalılı Hamdi Yazır)
Fe-iżâ nufiḣa fî-ssûri nefḣatun vâhide(tun). Ve humileti-l-ardu velcibâlu fedukketâ dekketen vâhide(ten). Feyevme-iżin veka’ati-lvâki’a(tu). Venşakkati-ssemâu fehiye yevme-iżin vâhiye(tun). Velmeleku ‘alâ ercâ-ihâ ve yahmilu ‘arşe rabbike fevkahum yevme-iżin śemâniye(tun) Yevme-iżin tu’radûne lâ taḣfâ minkum ḣâfiye(tun). Fe-emmâ men ûtiye kitâbehu biyemînihi feyekûlu hâumu-kraû kitâbiyeh. İnnî zanentu ennî mulâkin hisâbiyeh. Fehuve fî ‘îşetin râdiye(tin). Fî cennetin ‘âliye(tin). Kutûfuhâ dâniye(tun). Kulû veşrabû henî-en bimâ esleftum fî-l-eyyâmi-lḣâliye(ti). Ve emmâ men ûtiye kitâbehu bişimâlihi feyekûlu yâ leytenî lem ûte kitâbiyeh. Velem edri mâ hisâbiyeh. Yâ leytehâ kâneti-lkâdiye(tu). Mâ aġnâ ‘annî mâliyeh. Heleke ‘annî sultâniyeh. Ḣużûhu feġullûh(u). Śumme-lcahîme sallûh(u). Śumme fî silsiletin żer’uhâ seb’ûne żirâ’an feslukûh(u). İnnehu kâne lâ yu/minu bi(A)llâhi-l’azîm(i). Velâ yehuddu ‘alâ ta’âmi-lmiskîn(i). Feleyse lehu-lyevme hâhunâ hamîm(un). Velâ ta’âmun illâ min ġislîn(in). Lâ ye/kuluhu illâ-lḣâti-ûn(e).
(Transliterasyon)
69|14|وَحُمِلَتِ ٱلْأَرْضُ وَٱلْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَٰحِدَةً
69|15|فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ ٱلْوَاقِعَةُ
69|16|وَٱنشَقَّتِ ٱلسَّمَآءُ فَهِىَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ
69|17|وَٱلْمَلَكُ عَلَىٰٓ أَرْجَآئِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَٰنِيَةٌ
69|18|يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَىٰ مِنكُمْ خَافِيَةٌ
69|19|فَأَمَّا مَنْ أُوتِىَ كِتَٰبَهُۥ بِيَمِينِهِۦ فَيَقُولُ هَآؤُمُ ٱقْرَءُوا۟ كِتَٰبِيَهْ
69|20|إِنِّى ظَنَنتُ أَنِّى مُلَٰقٍ حِسَابِيَهْ
69|21|فَهُوَ فِى عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
69|22|فِى جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
69|23|قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ
69|24|كُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ هَنِيٓـًٔۢا بِمَآ أَسْلَفْتُمْ فِى ٱلْأَيَّامِ ٱلْخَالِيَةِ
69|25|وَأَمَّا مَنْ أُوتِىَ كِتَٰبَهُۥ بِشِمَالِهِۦ فَيَقُولُ يَٰلَيْتَنِى لَمْ أُوتَ كِتَٰبِيَهْ
69|26|وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ
69|27|يَٰلَيْتَهَا كَانَتِ ٱلْقَاضِيَةَ
69|28|مَآ أَغْنَىٰ عَنِّى مَالِيَهْ
69|29|هَلَكَ عَنِّى سُلْطَٰنِيَهْ
69|30|خُذُوهُ فَغُلُّوهُ
69|31|ثُمَّ ٱلْجَحِيمَ صَلُّوهُ
69|32|ثُمَّ فِى سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَٱسْلُكُوهُ
69|33|إِنَّهُۥ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ ٱلْعَظِيمِ
69|34|وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلْمِسْكِينِ
69|35|فَلَيْسَ لَهُ ٱلْيَوْمَ هَٰهُنَا حَمِيمٌ
69|36|وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ
69|37|لَّا يَأْكُلُهُۥٓ إِلَّا ٱلْخَٰطِـُٔونَ