O yüz geri döneni gördün mü?
Azıcık verdi, sona inatla sıkıca tuttu.
Gaybın bilgisi onun yanında da o mu görüyor?
Yoksa haber verilmedi mi ona, Mûsa'nın sayfalarındakiler?
Ve o çok vefalı İbrahim'in sayfalarındakiler...
Gerçek şu ki, hiçbir günahkâr bir başka günahkârın yükünü sırtlamaz.
Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.
Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir.
Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.
Hiç kuşkusuz, son varış Rabbinedir.
Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da...
Hiç kuşkusuz, öldüren de O'dur, dirilten de...
Hiç kuşkusuz, iki çifti, erkeği ve dişiyi yaratan O'dur;
Meni halinde atıldığı zaman bir spermden...
Hiç kuşkusuz, o ikinci oluşum da O'nun işidir.
Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de O'dur, nimete boğan da...
Hiç kuşkusuz, Şi'ra yıldızının/şuurlanmanın Rabbi de O'dur.
Hiç kuşkusuz, daha önceden gelmiş olan Âd'ı helâk etti.
Semûd'u da. Böylece geriye bir şey bırakmadı.
Daha önce de Nûh kavmini. Çünkü onlar, evet onlar zulmettiler, azdılar.
Altı üstüne gelmiş kentleri de yere geçirdi O.
Sarıp doladı onlara, sarıp doladığını.
Peki, Rabbinin nimetlerinden hangisinde kuşkuya düşüyorsun?
(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Gördün mü şu adamı ki arkasını döndü?
Azıcık verdi, gerisini elinde sıkı sıkı tuttu?
Gayb'ın bilgisi kendi yanında da o mu (alemin esrarını) görüyor?
Yoksa kendisine haber mi verilmedi: Musa'nın sahifelerinde bulunan,
Ve çok vefalı İbrahim'in (sahifelerinde bulunan şu gerçekler):
Ki hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenmez.
İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur.
Ve çalışması da yakında görülecektir.
Sonra ona tastamam karşılığı verilecektir.
Ve sonunda senin Rabbine varılacaktır.
Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.
Öldüren de O'dur, yaşatan da O'dur.
O yarattı iki çifti: erkeği ve dişiyi,
Atıldığı zaman nutfe(sperm)den.
Şüphesiz tekrar yaratmak da O'nun işidir.
Zengin eden O'dur, bol verip memnun eden O.
(Taptıkları) Şi'ra(yıldızı)nın Rabbi O'dur.
O helak etti, önce gelen 'Ad'ı,
Semud'u, komadı (onları).
Önceden de Nuh kavmini (helak etmişti). Çünkü onlar daha zalim ve azgın idiler.
Altı üstüne getirilen kentleri (Lut kavminin oturduğu bölgeleri) devirip yıktı.
Onların üstüne neler çöktü, neler!
O halde Rabbinin hangi ni'metinden kuşku duyuyorsun?
(Süleyman Ateş)
Şimdi gördün mü O yüz çevireni?
Azıcık verip (sonra vermemekte) direneni?
Gaybın bilgisi kendi yanındadır da, o mu görüyor?
Yoksa haber verilmedi mi Musa'nın sahifelerinde yazılı olanlar?
Ve çok vefakâr olan İbrahim'in sahifelerindekiler?
Ki hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez.
Doğrusu insana çalışmasından başka bir şey yoktur.
Ve çalışması da yakında görülecektir.
Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.
Ve şüphesiz en son varış, Rabbinedir.
Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur.
Öldüren de dirilten de O'dur.
Şüphesiz erkeği, dişiyi iki eş yaratan O'dur,
Atıldığı zaman bir nutfeden.
Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir.
Şüphesiz zengin eden de sermaye veren de O'dur.
Doğrusu Şi'râ yıldızının Rabbi O'dur.
O, helak etti önce gelen Âd'ı.
Ve Semûd'u da bırakmadı.
Önceden de Nuh kavmini (helak etmişti), çünkü onlar zulmetmiş ve azmıştı.
Altı üstüne getirilmiş şehirleri devirip yıktı.
Onları neler kapladı neler!
O halde Rabbinin hangi nimetinden kuşku duyuyorsun.
(Elmalılı Hamdi Yazır)
Eferaeyte-lleżî tevellâ.
Ve a’tâ kalîlen ve ekdâ.
E’indehu ‘ilmu-lġaybi fehuve yerâ.
Em lem yunebbe/ bimâ fî suhufi mûsâ.
Ve-ibrâhîme-lleżî veffâ.
Ellâ teziru vâziratun vizra uḣrâ.
Ve-en leyse lil-insâni illâ mâ se’â.
Ve enne sa’yehu sevfe yurâ.
Śumme yuczâhu-lcezâe-l-evfâ.
Ve enne ilâ rabbike-lmuntehâ.
Ve ennehu huve edhake ve ebkâ.
Ve ennehu huve emâte ve ahyâ.
Ve ennehu ḣaleka-zzevceyni-żżekera vel-unśâ.
Min nutfetin iżâ tumnâ.
Ve enne ‘aleyhi-nneş-ete-l-uḣrâ.
Ve ennehu huve aġnâ ve aknâ.
Ve ennehu huve rabbu-şşi’râ.
Ve ennehu ehleke ‘âden(i)l-ûlâ.
Ve śemûde femâ ebkâ.
Ve kavme nûhin min kabl(u) innehum kânû hum azleme ve atġâ.
Velmu/tefikete ehvâ.
Feġaşşâhâ mâ ġaşşâ.
Febi-eyyi âlâ-i rabbike tetemârâ.
(Transliterasyon)
53|33|أَفَرَءَيْتَ ٱلَّذِى تَوَلَّىٰ
53|34|وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰٓ
53|35|أَعِندَهُۥ عِلْمُ ٱلْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰٓ
53|36|أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِى صُحُفِ مُوسَىٰ
53|37|وَإِبْرَٰهِيمَ ٱلَّذِى وَفَّىٰٓ
53|38|أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ
53|39|وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَٰنِ إِلَّا مَا سَعَىٰ
53|40|وَأَنَّ سَعْيَهُۥ سَوْفَ يُرَىٰ
53|41|ثُمَّ يُجْزَىٰهُ ٱلْجَزَآءَ ٱلْأَوْفَىٰ
53|42|وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ ٱلْمُنتَهَىٰ
53|43|وَأَنَّهُۥ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَىٰ
53|44|وَأَنَّهُۥ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا
53|45|وَأَنَّهُۥ خَلَقَ ٱلزَّوْجَيْنِ ٱلذَّكَرَ وَٱلْأُنثَىٰ
53|46|مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَىٰ
53|47|وَأَنَّ عَلَيْهِ ٱلنَّشْأَةَ ٱلْأُخْرَىٰ
53|48|وَأَنَّهُۥ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ
53|49|وَأَنَّهُۥ هُوَ رَبُّ ٱلشِّعْرَىٰ
53|50|وَأَنَّهُۥٓ أَهْلَكَ عَادًا ٱلْأُولَىٰ
53|51|وَثَمُودَا۟ فَمَآ أَبْقَىٰ
53|52|وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ
53|53|وَٱلْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ
53|54|فَغَشَّىٰهَا مَا غَشَّىٰ
53|55|فَبِأَىِّ ءَالَآءِ رَبِّكَ تَتَمَارَىٰ