(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Rablerine nankörlük edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek sonuçtur o! Oraya atıldıkları zaman onun öfkeli homurtusunu işitirler, kaynıyor: Neredeyse öfkeden çatlayacak. Her topluluk onun içine atıldıkça onun bekçileri, onlara: "Size bir uyarıcı gelmedi mi?" diye sordu(lar). Dediler: "Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve: 'Allah hiçbirşey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz' dedik." Ve dediler ki: "Eğer söz dinleseydik, yahut düşünseydik, şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!" Günahlarını itiraf ettiler. O çılgın ateş halkına (Allah'ın acımasından) uzak olup ezilmek yaraşır! Fakat gizlide Rablerine saygılı olanlara gelince, onlar için bağış(lama) ve büyük mükafat vardır.
(Süleyman Ateş)
Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o! Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. Az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: "Size korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?" diye sorarlar. Derler: "Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz." dedik. Ve derler ki: "Eğer biz dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!" Böylece günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı (Allah'ın rahmetinden) uzak olsunlar! Fakat daha görmeden Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
(Elmalılı Hamdi Yazır)
Velilleżîne keferû birabbihim ‘ażâbu cehennem(e) vebi/se-lmasîr(u). İżâ ulkû fîhâ semi’û lehâ şehîkan ve hiye tefûr(u). Tekâdu temeyyezu mine-lġayz(i) kullemâ ulkiye fîhâ fevcun se-elehum ḣazenetuhâ elem ye/tikum neżîr(un). Kâlû belâ kad câenâ neżîrun fekeżżebnâ ve kulnâ mâ nezzela(A)llâhu min şey-in in entum illâ fî dalâlin kebîr(in). Ve kâlû lev kunnâ nesme’u ev na’kilu mâ kunnâ fî ashâbi-sse’îr(i). Fa’terafû biżenbihim fesuhkan li-ashâbi-sse’îr(i). İnne-lleżîne yaḣşevne rabbehum bilġaybi lehum maġfiratun ve ecrun kebîr(un).
(Transliterasyon)
67|7|إِذَآ أُلْقُوا۟ فِيهَا سَمِعُوا۟ لَهَا شَهِيقًا وَهِىَ تَفُورُ
67|8|تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ ٱلْغَيْظِ كُلَّمَآ أُلْقِىَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَآ أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ
67|9|قَالُوا۟ بَلَىٰ قَدْ جَآءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ ٱللَّهُ مِن شَىْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِى ضَلَٰلٍ كَبِيرٍ
67|10|وَقَالُوا۟ لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِىٓ أَصْحَٰبِ ٱلسَّعِيرِ
67|11|فَٱعْتَرَفُوا۟ بِذَنۢبِهِمْ فَسُحْقًا لِّأَصْحَٰبِ ٱلسَّعِيرِ
67|12|إِنَّ ٱلَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِٱلْغَيْبِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ