(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Hayır, (Rabbinin bu kadar iyiliğine rağmen yine) insan azar; Kendini zengin (kendine yeterli) gördüğü için, Ama dönüş Rabbinedir (O'nun huzurunda bu azgınlığının hesabını verecektir). Gördün mü şu men'edeni? Namaz kılarken bir kulu (namazdan)? Gördün mü, ya o (kul) doğru yolda olur, Yahut kötülüklerden korunmayı emrederse? Gördün mü, ya bu (adam, hakkı) yalanlar yüz çevirirse? (O zaman bu yaptığı kendisi için iyi mi olur?) Allah'ın (daima kendisini) gördüğünü bilmedi mi (o)? Hayır, (olmaz böyle şey), eğer bundan vazgeçmezse (onu) perçem(in)den yakalar(ateşe sürükler)iz, O yalancı, günahkar perçem(den)! O zaman (o gitsin) de meclisini (adamlarını) çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. Hayır, ona boyun eğme; (Rabbine) secde et ve yaklaş!
(Süleyman Ateş)
Hayır! Doğrusu (kâfir) insan azgınlık eder. Kendisinin muhtaç olmadığını zannettiği için. Muhakkak ki dönüş mutlaka Rabbinedir. Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni gördün mü? Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni gördün mü? Gördün mü (ne dersin?), ya o (kul) doğru yolda olur, Veya kötülüklerden sakınmayı emrederse? Gördün mü, ya bu (adam, hakkı) yalanlar, yüzçevirirse, O adam, Allah'ın kendini gördüğünü hiç bilmiyor mu? Hayır, hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki biz, onu perçeminden, o günahkâr ve yalancı perçeminden tutup cehenneme sürükleriz. Hayır, hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki biz, onu perçeminden, o günahkâr ve yalancı perçeminden tutup cehenneme sürükleriz. O zaman o taraftarlarını yardıma çağırsın. Biz de Zebanileri çağıracağız. Sakın onu dinleme de (Rabbine) secde et ve yaklaş.
(Elmalılı Hamdi Yazır)
Kellâ inne-l-insâne leyatġâ. En ra-âhu-staġnâ. İnne ilâ rabbike-rruc’â. Era-eyte-lleżî yenhâ. ‘Abden iżâ sallâ. Era-eyte in kâne ‘alâ-lhudâ. Ev emera bi-ttakvâ. Era-eyte in keżżebe ve tevellâ. Elem ya’lem bi-enna(A)llâhe yerâ. Kellâ le-in lem yentehi lenesfe’an bi-nnâsiye(ti). Nâsiyetin kâżibetin ḣâti-e(tin). Felyed’u nâdiyeh(u). Sened’u-zzebâniye(te). Kellâ lâ tuti’hu vescud vakterib.
(Transliterasyon)
96|7|أَن رَّءَاهُ ٱسْتَغْنَىٰٓ
96|8|إِنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ ٱلرُّجْعَىٰٓ
96|9|أَرَءَيْتَ ٱلَّذِى يَنْهَىٰ
96|10|عَبْدًا إِذَا صَلَّىٰٓ
96|11|أَرَءَيْتَ إِن كَانَ عَلَى ٱلْهُدَىٰٓ
96|12|أَوْ أَمَرَ بِٱلتَّقْوَىٰٓ
96|13|أَرَءَيْتَ إِن كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰٓ
96|14|أَلَمْ يَعْلَم بِأَنَّ ٱللَّهَ يَرَىٰ
96|15|كَلَّا لَئِن لَّمْ يَنتَهِ لَنَسْفَعًۢا بِٱلنَّاصِيَةِ
96|16|نَاصِيَةٍ كَٰذِبَةٍ خَاطِئَةٍ
96|17|فَلْيَدْعُ نَادِيَهُۥ
96|18|سَنَدْعُ ٱلزَّبَانِيَةَ
96|19|كَلَّا لَا تُطِعْهُ وَٱسْجُدْ وَٱقْتَرِب