(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar, ama yine de onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler. Gerçek, Rabbinden gelendir, artık kuşkulananlardan olma. Her ümmetin yöneldiği bir yönü vardır. O halde hayır işlerine koşun; nerede olsanız, Allah sizi bir araya getirir, kuşkusuz Allah, her şeyi yapabilir. Nereden (yola) çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Bu elbette Rabbinden gelen gerçektir. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. Nereden (yola) çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir, nerede olursanız, yüzünüzü o yana çevirin ki, haksızlardan başka hiç kimsenin, aleyhinizde bir delili olmasın. Onlardan da çekinmeyin, benden çekinin ve (o yana dönün ki) size olan ni'metimi tamamlayayım, böylece yolu bulmuş olasınız.
(Süleyman Ateş)
O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler. O hak, Rabbindendir. Artık şüpheye düşenlerden olma sakın! Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır, o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah sizi toplar, bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir. Hem her nereden yola çıkarsan (namazda) hemen Mescidi Haram'a doğru yüzünü çevir. Bu emir şüphesiz hak, Rabbinden olduğu gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz de değildir. Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescidi Haram'a doğru çevir, ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak içlerinden haksızlık edenler başka. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız.
(Elmalılı Hamdi Yazır)
Elleżîne âteynâhumu-lkitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve-inne ferîkan minhum leyektumûne-lhakka vehum ya’lemûn(e). Elhakku min rabbik(e) felâ tekûnenne mine-lmumterîn(e). Velikullin vichetun huve muvellîhâ festebiku-lḣayrât(i) eynemâ tekûnû ye/ti bikumu(A)llâhu cemî’â(an) inna(A)llâhe ‘alâ kulli sey-in kadîr(un). Vemin hayśu ḣaracte fevelli vecheke şetra-lmescidi-lharâm(i) ve-innehu lelhakku min rabbik(e) vema(A)llâhu biġâfilin ‘ammâ ta’melûn(e). Vemin hayśu ḣaracte fevelli vecheke şetra-lmescidi-lharâm(i) vehayśu mâ kuntum fevellû vucûhekum şetrahu li-ellâ yekûne linnâsi ‘aleykum huccetun ille-lleżîne zalemû minhum felâ taḣşevhum vaḣşevnî veli-utimme ni’metî ‘aleykum vele’allekum tehtedûn(e).
(Transliterasyon)
2|147|ٱلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلْمُمْتَرِينَ
2|148|وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا فَٱسْتَبِقُوا۟ ٱلْخَيْرَٰتِ أَيْنَ مَا تَكُونُوا۟ يَأْتِ بِكُمُ ٱللَّهُ جَمِيعًا إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
2|149|وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ وَإِنَّهُۥ لَلْحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
2|150|وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا۟ وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۥ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ إِلَّا ٱلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَٱخْشَوْنِى وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِى عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ