Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Elif lam mim. Allah ki, O'ndan başka tanrı yoktur, daima diri ve (yaratıklarını) koruyup yöneticidir. Sana Kitabı gerçek ile ve kendinden öncekini doğrulayıcı olarak indirdi, Tevrat ve İncil'i de indirmişti. Daha önce, insanlara yol gösterici olarak, Furkan(doğruyu ve eğriyi birbirinden ayırdeden Kitap)ı da indirdi, Muhakkak ki Allah'ın ayetlerini tanımayanlar için çetin bir azab vardır. Allah daima üstündür ve öc alandır. Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka tanrı yoktur. O azizdir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Süleyman Ateş)
Elif, Lâm Mîm, Allah, kendisinden başka tanrı olmayan, hayy ve kayyûmdur O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikamını alır. Şu da kesindir ki, ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O'dur. Kendisinden başka tanrı olmayan, şan, şeref ve hikmet sahibi olan O'dur.
(Elmalılı Hamdi Yazır)
Elif-lâm-mîm. (A)llâhu lâ ilâhe illâ huve-lhayyu-lkayyûm(u). Nezzele ‘aleyke-lkitâbe bilhakki musaddikan limâ beyne yedeyhi veenzele-ttevrâte vel-incîl(e). Min kablu huden linnâsi veenzele-lfurkân(e) inne-lleżîne keferû bi-âyâti(A)llâhi lehum ‘ażâbun şedîd(un) va(A)llâhu ‘azîzun żû-ntikâm(in). İnna(A)llâhe lâ yaḣfâ ‘aleyhi şey-un fî-l-ardi velâ fî-ssemâ/-(i). Huve-lleżî yusavvirukum fî-l-erhâmi keyfe yeşâ(u) lâ ilâhe illâ huve-l’azîzu-lhakîm(u).
(Transliterasyon)
3|2|ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلْحَىُّ ٱلْقَيُّومُ
3|3|نَزَّلَ عَلَيْكَ ٱلْكِتَٰبَ بِٱلْحَقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنزَلَ ٱلتَّوْرَىٰةَ وَٱلْإِنجِيلَ
3|4|مِن قَبْلُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَأَنزَلَ ٱلْفُرْقَانَ إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ ذُو ٱنتِقَامٍ
3|5|إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَخْفَىٰ عَلَيْهِ شَىْءٌ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا فِى ٱلسَّمَآءِ
3|6|هُوَ ٱلَّذِى يُصَوِّرُكُمْ فِى ٱلْأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَآءُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ
ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDAN NOTLAR
1. {(A)llâhu lâ ilâhe illâ huve-lhayyu-lkayyûm(u)}ALLAH KONUSUNDA "SADECELER SİSTEMİ"
Kur'an, Allah'ın nasıl algılanması gerektiğini, tevhidin formül cümlesi diye bilinen şu cümlede veciz ve mûciz bir şekilde ortaya koymuştur:
"La ilâhe ille'l-Lah"
"Allah'tan başka ilah yok". Kelime kelime tercüme edersek maksad daha iyi anlaşılır,
"Hiçbir ilah yok, sadece Allah var. Bu formülden anlaşılan şudur; Kur'an, Allah'la irtibatlı konularda bir "sadece sistemi" kurmakta ve taleplerinin bu sisteme uygun olarak yerine getirilmesini şart koşmaktadır. Bu sistemi anlamak için tevhit cümlesinin öncelikle zâtı ilahîye ilişkin işleyişine bakalım. Formül cümlenin kuruluşu bizde şu kaçınılmazlık şuurunu yaratıyor. "Allah'ın ilah olduğunu söylemek yetmez; ilahlık sıfatının 'sadece' O'na ait olduğunun kabul ve ikrarı gerekir." (devamı için bkz. burada "KUR'AN'IN ALLAH" kavramı)
GELENEKSEL RİVAYETLERE DAYALI YORUM:
32 nci ayetinde "İmran Ailesi"nden söz edildiği için bu adı alan sure Enfal suresinden sonra inmiştir. 200 Ayettir. Resmi sıralamada 3 ncü, iniş sırasına göre 94 ncü suredir. Bu surede üç bölüm vardır:
1. Hz. Peygamber'in Kitap ehliyle tartışması,
2. Yahudilerin davranışları,
3. Müslümanlarla müşrikler arasında geçen savaş
Müfessirler ve tarihçiler, birinci bölümde anlatılan tartışmanın, Necran Hıristiyanlarından gelen bir heyetle Hz. Peygamber arasında geçmiş olduğunu söylerler. Fakat heyetin geliş tarihi hakkında kesin bir açıklama yapmazlar.
Bilindiği üzre Hicretin dokuzuncu yılı, elçiler yılıdır. O sene çeşitli bölgelerden elçiler gelip Hz. Peygamber'le görüşmüş, ondan güvence almışlar, andlaşma yapmışlardır. İbn Hişam (Hişamoğlu namıyla bilinen kişi) bu heyetin gelişini, Bedir Savaşından sonraki olaylar arasında zikreder, fakat tarih vermez. Tefsirler, bu surenin, Enfal suresinden sonra indiğini söylediğine göre, surenin tamamı olmasa bile büyük bir kısmının, Uhud Savaşından önce inmiş olduğu anlaşılmaktadır. Baş tarafından seksen küsur ayetinin inişine sebep olan olay, şöyle anlatımaktadır:
Necran hıristiyanlarından altmış kişilik bir heyet geldi. Fahir elbiseler (fâhire: İftihar eden. Kendi amelini ve kendini beğenen. Övünen. Şa'şaalı. Ağır. Parlak. Şanlı.) giymiş olan heyet üyeleri, ikindi namazından sonra Hz. Peygamber'in yanına girdiler. Hz. Peygamber bunları mescidinde konuk etti, mescidde doğuya doğru dönüp hıristiyan usülünce namaz kılmalarına müsaade etti. Aralarında on dört kişi reis mevkiinde idi. Bu öndört kişi arasında da üç kişi çok önemli kişilerdi: Emirleri 'Abdu'l-Mesih, seyyid ve danışmanları el-Eyhem, papazları Ebu Harise İbn 'Alkame idi.
Bunlar birkaç gün Hz. Peygamber'in yanında kalıp Hz. 'İsa hakkında Peygamber ile tartıştılar. Aralarında bir inanç birliği de yoktu. Kimi "İsa Allah'tır", kimi "Allah'ın oğludur", kimi de "O, üçün üçüncüsüdür" diyordu. Allah'ın Resulü bunlarla tartışıp ileri sürdükleri delilleri çürüttükten sonra müslüman olmalarını teklif etti. Müslümanlığı kabul etmediler, tartışmalarını sürdürüp:
- Ya Muhammed, sen onun, Allah'ın kelimesi ve O'ndan bir ruh olduğunu söylemiyor musun? dediler.
- Evet dedi.
- İşte bu bize yeter, dediler. Yüce Allah da Âli İmran Suresinin başından seksen küsur ayet indirdi.
İnatlarında direnince Allah'ın Resulü onları mübâheleye davet etti:
- Geliniz toplanalım, kim yalan söylüyorsa ona Allah'tan lânet dileyelim, dedi.
Ertesi güne kadar süre istediler ve kendi aralarında konuşup: " Biliyorsunuz ki; Muhammed peugamberdir. Bir peygamberle lanetleşmeye giren toplumu Allah'ın kırıp geçirdiğini de biliyorsunuz. Eğer kendi dininizde kalacaksanız adama veda edin, onunla lanetleşmeye girmeyin" dediler. Ve ertesi gün gelip dediler ki:
- Biz seninle lanetleşmeyeceğiz, seni kendi dininle başbaşa bırakacağız, biz de kendi dinimizde kalacağız. Biz dönüyoruz sen ashabından bir adam gönder, mallarımız hakkında ihtilaf ettiğimiz hususlarda aramızda hükmetsin. Çünkü siz, bizce güvenilir kişilersiniz. Biz sizden memnunuz.
Allah'ın Resulü de Ebu 'Ubeyde ibn el-Cerrah'ı, onlara hakim olarak gönderdi.
Rivayet böyle demekle beraber biz surenin bu seksen küsur ayetinin, 9 uncu hicret yılında değil, Bedir Savaşından da önce indiği kanısındayız. Çünkü ayetlerin içeriği bunu kanıtlıyor. Belki de Hz. Peygamber, Necran'lı hıristiyanlarla tartışması sıarasında bu ayetleri onlara okumuş, duyan bazı kimseler, ayetlerin o zaman indiğini sanmışlardır. Oysa seksen küsur değil, 120 nci ayete kadar ana konu kitab ehli ve daha ziyade de yahudilerin olumsuz davranışlarıdır. Bundan surenin, yahudilerin Medine'de etkili olduğu ilk hicret yıllarında, özellikle kıblenin, Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram yönüne çevrildiği sıralarda indiği anlaşılır.
Kur'an bölüm bölüm indiği için Kur'an'ın indirilişi tenzîl ile anlatılmıştır. Tenzîl, azar azar indirmektir. Allah'ın indirdiği kitapları kabul etmek gerekir.
Hıristiyanlarla olan tartışmaya bir giriş niteliği taşıyan bu ayetlerde her iki dinin kutsal kitabını gönderen Allah'ın, Kur'an'ı da gönderdiği, üç dinin kaynağının aynı olduğu belirtiliyor.
Kur'an-ı Kerim'e göre Tevrat, Hz. Musa'ya verilen, vahyedilen ilahi sözlerdir. Yahudiler o kitabın tamamını koruyamamışlar, bir kısmını unutmuşlardır.
GÜNÜMÜZDE TEVRAT
Kur'an Yahudilerin ellerinde bulunan Kutsal Kitabın, Allah'ın yasası olduğunu kabul ediyor ve kendisinin de, onun anlattıklarına uygun bulunduğunu vurguluyor. Çünkü ne kadar unutulmuş, yazılmamış kısımları olsa da, yine mevcud olanların büyük kısmı, Hz. Musa 'ya gelen vahiylerdir. Onları doğru biçimde uygulasalar, İsrail oğllarına yeter. Tevrat'ın aslı, vaktiyle yazılmadığı için kısmen kaybolsa da, Musa'dan duyanlar, onun temel hükümlerini ezberledikleri ve böylece bu dini kültür mirası kuşaktan kuşağa aktarıldığı için yine de Tevrat'ın büyük kısmı, lafız olarak olmasa da kavram olarak korunmuştur. İşte bundan dolayı Kur'an, yahudilerin ellerinde bulunan Tevrat'ı saygı ile anıyor ve Yahudilerin, onun hükümlerini doğru biçimde uygulamalarını öğütlüyor, kendisinin de onu doğrulayıcı olarak indiğini söylüyor.
GÜNÜMÜZDE İNCİL
Yunan'ca müjde anlamına gelen İNCİL, Hz. İsa'nın hayatını, öğretilerini anlatan Kutsal Kıtabın adıdır. Çevresinde toplanan havarilerine Tanrı sözlerini duyuran Hz. isa, sözlerinin yazılmasını emretmemişti. Zaten havarileri de okur yazar değillerdi. İsa'nın on iki havarisi, kendisinden sonra onun hayatını, sözlerini gittikleri yerlerde anlattılar. Va'z halinde anlatılan bu sözler, M.S. 60-110 yılları arasında yavaş yavaş yazıya geçirilmiştir. Bu kadar uzun zaman ağızdan ağıza dolaşan sözlerin, aslına pek uygun kalmayacağı açıktır. İncil bir tane değil, dört tanedir. Bunların her biri, Hz. İsa'nın havarilerinden birine nisbet edilir.
Bunlardan ayrı olarak çeşitli yazarlar tarafından kaleme alınmış 23 risale vardır. Hepsine birden "New Testament" (Yeni Ahid) denir. Yeni Ahd'i oluşturan yirmi yedi eser, M.S. dördüncü asırda (325) de toplanan "İZNİK GENEL MECLİSİNİN" kararıyla kabul edilmiştir. Ondan önce hıristiyan zümrelerinin her biri, ayrı bir incil nüshasına sahipti. İznik Ruhani Meclisince incelenmek üzere yüzlerce İncil ve Risale getirilmişti. Meclisin bini aşkın üyesinden sadece 318'inin kararıyle İsa'nın, Tanrı'yı oluşturan üç elemandan biri olduğunu söyleyen dört İncil kabul edilmiştir.
Hiç kuşkusuz, bu İncillere çeşitli din ve felsefelerden düşünceler girmiştir. Buna rağmen bu İncillerde Hz. İsa'nın öğütleri, güzel prensipleri de vardır. Bundan dolayı hıristiyanlığın üçleme inancını kesinlikle reddeden Kur'an, İncil sahiplerinin, Allah'ın İncil'de indirdiği prensipleri uygulamalarını emretmektedir.
Bu ayetlerde Hz. Muhammed'e indirilen kitap Kur'an'ın da daha önce Tevrat ve İncil'i indirmiş bulunan Allah tarafından indirildiği; yani bunun, Muhammed'in sözü değil, Allah'ın sözü olduğu belirtiliyor ve Allah'ın ayetlerini kabul etmeyenlerin, şiddetli bir Tanrısal cezaya çarpılacakları vurgulanıyor.
Bu ayetlerde; Hz. İsa'nın ana karnında Allah'ın emir ve fermaniyle şekillendirilip yaratıldığına işaret vardır. Çünkü konu, onun üzerinde dolaşmaktadır. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu iddia edenlere Yüce Allah diyor ki; "Sizi rahimlerde dilediği gibi şekillendirip yaratan O'dur. Sizi nasıl annelerinizin karnında şekillendirmiş, yaratmışsa İsa'yı da öyle yaratmıştır. O da annesinden doğmuştur. O da sizin gibi Allah'ın yaratığıdır, kuludur."
(Prof. Dr. Süleyman Ateş, "Kur'an-ı Kerim Tefsiri" Yeni Ufuklar Neşriyat, 1988, Milliyet, 1995 1. Cilt 407/408)
Günümüz Necran bölgesi hakkında bilgi almak için lütfen tıklayınız...