Şehvet kökünden kelimeler on küsur yerde geçer. Bunların sekiz tanesi fiil kullanımdır.
Kur'an, şehveti kötülememiş, onu önder edinip hayatı ona uydurmayı kınamıştır. Kullanımlar bu iki anlam arasında paylaştırılmış gibidir. Şehvet (çoğ. şehevât) , en mükemmel unsurlarla en yıkıcı belaları bünyesinde taşıyan bir güçtür. O halde, şehveti bir çırpıda kötü olarak nitelendirip reddedemeyiz.
"Allah, şehveti insanoğluna boşuna vermemiştir. Menfaate koşmak, emel ve heves gibi şeyler hep ondan kaynaklanır. İnsan ve hayvan neslinin devamı da şehvet sayesindedir. Eğer şehvet olmasaydı yeryüzü harabe, insanlar arası muameleler hükümsüz ve nesil kesilmiş olurdu." (Ahmet Rifat; Tasvîr-i Ahlâk, 214-215)
Şehvetin faydalı ve zararlı çeşitlerini ayırmak için isabetli ve yalancı şehvet ölçüsünü kullananlar vardır. Bunlara göre, isabetli şehvet beden için zorunlu olan şeylere duyduğumuz arzu, yalancı şehvet ise beden için lüzumsuz şeylere yönelen arzudur. Adlarına ne dersek diyelim, Kur'an, şehvetin hem makbul hem de çirkin olanlarına işaret etmektedir:
Zuyyine linnâsi hubbu-şşehevâti mine-nnisâ-i velbenîne velkanâtîri-lmukantarati mine-żżehebi velfiddati velḣayli-lmusevvemeti vel-en’âmi velharś(i) żâlike metâ’u-lhayâti-ddunyâ va(A)llâhu ‘indehu husnu-lmeâb(i)
Burada sayılan şeylerin hepsi helâl dairesindeki şeylerdir. O halde, onlara duyulan arzu, ihtirasla dolu ve haddi aşan tipten olunca kötü ve çirkindir. Şu ayet ise şehvetin sadece kötüsüne işaret etmektedir:
Ve(A)llâhu yurîdu en yetûbe ‘aleykum veyurîdu-lleżîne yettebi’ûne-şşehevâti en temîlû meylen ‘azîmâ(en)
Şehveti normal ölçüler içinde tutmaya İslam ahlakında iffet denmiştir. (Râgıb, iffet mad.)
Kur'an, şehvetin öncü unsurlarına da dikkat çekmiştir. Bunların başında 'heva' gelir. İğreti, hayvansal arzu ve istek anlamındaki heva (çoğulu: ehvâ), türevleriyle birlikte 30 küsur yerde geçer. Heva, benliğin şehvete meyli ve keyfiliği tercih etmesidir. Dilimizde bu tabir, boş ve zararlı arzular anlamında kullanılmıştır. Kur'an-ı Kerim, hevayı en yıkıcı musibetlerden biri olarak görüyor ve birçok yerde tehlikelerine işaret ediyor. Çünkü hevanın varlığı, benliğin şehvet tarafına geçtiğini ve ruha sırt çevirdiğini göstermektedir.
Hevanın varlığı bir düşüş ifadesidir, insanın yücelikten basitliğe düşmesidir. Nitekim heva ile aynı kökten gelen hüviyy yüksekten aşağılara inmek mânâsına kullanılmaktadır. Hevanın yerleştiği bir kalp, başta şirk olmak üzere, her türlü pislik ve kötülüğün beşiği olmaya adaydır. Böyle bir benlik giderek hevayı kendine ilah yapar. (25/43; 45/23)
45|23| Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah'tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?
Eferaeyte meni-tteḣaże ilâhehu hevâhu ve-edallehu(A)llâhu ‘alâ ‘ilmin ve ḣateme ‘alâ sem’ihi ve kalbihi ve ce’ale ‘alâ basarihi ġişâveten femen yehdîhi min ba’di(A)llâh(i) efelâ teżekkerûn(e)
5|70| Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı.
Lekad eḣażnâ mîśâka benî isrâ-île veerselnâ ileyhim rusulâ(en) kullemâ câehum rasûlun bimâ lâ tehvâ enfusuhum ferîkan keżżebû veferîkan yaktulûn(e)
53|23| Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.
İn hiye illâ esmâun semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ enzela(A)llâhu bihâ min sultân(in) in yettebi’ûne illâ-zzanne vemâ tehvâ-l-enfus(u) ve lekad câehum min rabbihimu-lhudâ
4|135| Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde, nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû kûnû kavvâmîne bilkisti şuhedâe li(A)llâhi velev ‘alâ enfusikum evi-lvâlideyni vel-akrabîn(e) in yekun ġaniyyen ev fakîran fa(A)llâhu evlâ bihimâ felâ tettebi’û-lhevâ en ta’dilû ve-in telvû ev tu’ridû fe-inna(A)llâhe kâne bimâ ta’melûne ḣabîrâ(n)
Kur'an, vahyi dışlayarak her türlü çözümü dürtülerden beklemenin, insanı hevaya esir edeceğini ve bunun da insan hayatını nefsanî çekişmelerin didişmesine yenik düşürerek rahatsızlıklara yol açacağını söyler, (bk. 18/28; 28/50; 38/26) Bunun içindir ki, insan hayatını hevalarına göre çekip çevirmek isteyenler, peygamberlere hep karşı çıkmışlardır. (2/87; 5/70; 30/29)
Heva daima zan, kibir ve bilgisizlikle beraberdir. (2/87, 120, 145; 5/48; 6/119; 13/ 37; 30/29; 41/18; 53/23)
Hevanın; ilim, vahiy ve aklın yerine geçirilmesinin kötü sonuçlarına dikkat çeken Kur'an, hevaya mağlup olanların dinlenmemesini istemekte (2/120; 5/77; 6/56; 18/28; 20/16; 42/15), hevanın adaleti engelleyeceğini (4/135), insanı şeytanın oyuncağı yapacağını (6/71) söylemekte ve nihayet, hevaya yenik düşmüş bir dünyanın bozgun ve karmaşayla dolacağını duyurmaktadır. Böyle bir durumda hakkın bencillik ve şehvete feda edilmesi, yerin ve göklerin fesada terk edilmesi, yer ve gök sakinlerinin denge ve düzenlerinin sarsılması kaçınılmaz olacaktır. (5/77; 23/71)
Cennete giden yol, hevanın denetimine verilmeyen yoldur, (bk. 79/40).
Heva konusunu, vahiy ile mukayeseli bir biçimde inceleyen Şâtıbi (ölm. 1388) insan hayatını düzenlemede dinin karşısına çıkışların genel adını heva olarak anıyor ve şu sonuca varıyor: "Bir, vahye dayalı düzen vardır; bir de heva. Üçüncüsü yok." (Şâtıbi; el-İ'tısam, 1/46-143)
2|120| Sen onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmaz. De ki: "Allah'ın kılavuzluğu, erdirici kılavuzluğun ta kendisidir." İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir dostun/destekçin olur ne de bir yardımcın.
2|145| Yemin olsun, Ehlikitap'a sen her türlü mucizeyi getirsen de onlar senin kıblene uymazlar; sen de onların kıblesine uymayacaksın. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Eğer sen, ilimden nasibin sana geldikten sonra onların boş ve iğreti arzularına uyarsan, işte o zaman kesinlikle zalimlerden olursun.
5|48| Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.
5|77| De ki: "Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymayın."
6|56| De ki: "Ben, Allah'ı bırakıp da yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım!" De ki: "Sizin keyiflerinize uymam! Çünkü bunu yaparsam sapıtmış olurum, doğruyu ve güzeli bulanlardan olmam."
6|71| De ki: "Allah'ın berisinden, bize yarar da zarar da veremeyecek şeylere mi yakaralım? Allah bize kılavuzluk ettikten sonra ökçelerimiz üstüne geri mi döndürülelim? O kişi gibi, şeytanlar kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirmişlerdir. Oysaki onun, "Bize gel!" diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları vardır." De ki: "Allah'ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk. Âlemlerin Rabbi Allah'a teslim olmakla emrolunduk biz."
6|119| Size ne oluyor da üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını bizzat kendisi size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir.
18|28| Benliğini, sabah-akşam yüzünü isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırıp uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim zikrimizden/Kur'anımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına uymuş kişiye boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır.
20|16| "O halde ona inanmayıp keyfi peşinde giden, seni ondan yüz geri etmesin. Yoksa perişan olursun."
23|71| Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur'anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur'anlarından yüz çeviriyorlar.
28|50| Bunun üzerine sana cevap veremezlerse bil ki, onlar sadece iğreti arzularına uyuyorlar. Allah'tan bir kılavuzluk olmaksızın, kendi arzularına uyandan daha sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
30|29| Zulme sapanlarsa ilimsiz bir biçimde keyiflerine uymuşlardır. Allah'ın saptırdığına kim yol gösterecek? Böylelerinin yardımcıları yoktur.
38|26| Ey Davûd, seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet; geçici hevese uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlar için, hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.
42|15| İşte bunun için sen çağrıda bulun/dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. Onların boş arzularına uyma ve şöyle de: "Allah'ın Kitap'tan indirdiğine inandım. Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah'tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amellerinizin size. Bizimle sizin aranızda delil yok. Allah bizi biraraya toplayacaktır/aramızı bulacaktır. Dönüş O'nadır."
79|40| Rabbinin yüceliğinden korkup nefsini boş heveslerden yasaklamış olan içinse,