O ribayı yiyenler, şeytanın bir dokunuşla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu böyledir, çünkü onlar, "Alış-veriş de riba gibidir." demişlerdir. Oysaki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah'a kalmıştır. Yeniden ribaya dönene gelince, böyleleri ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
Allah, ribadan beklenen artışı mahveder, sadakalar karşılığında artışlar getirir. Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiçbirini sevmez.
İman edip barışa/hayra yönelik değerler üreten, namazı/duayı yerine getiren, zekâtı verenler için Rableri katında kendilerine özgü ödülleri vardır. Korku yoktur onlar için. Tasalanmayacaklardır onlar...
Ey iman sahipleri, Allah'tan korkun. Ve eğer inanıyorsanız ribadan geri kalanı bırakın.
Eğer bunu yapmazsanız, Allah ve resulünden bir harp ilanını duymuş olun. Tövbe ederseniz, mallarınızın esasları/ana paralarınız sizindir; ne zulmeden olursunuz ne de zulme uğratılan.
Eğer borçlu zorluk içinde ise eli genişleyinceye kadar beklenir. Borcunu sadaka olarak ona bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.
Korkun o günden ki, onda Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra her benliğe kazanmış olduğu tam bir biçimde verilecektir. Onlar hiçbir zulme uğratılmayacaklardır.
(Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
Riba yiyenler, ancak şeytanın dokunup çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların: "Alışveriş de riba gibidir." demelerinden ötürüdür. Oysa Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kime Rabbi'nden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarakribadan) vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve işi de Allah'a kalmıştır. (Allah onu affeder). Kim tekrar (ribaya) dönerse onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.
Allah, ribayı mahveder, sadakaları artırır. Allah, hiçbir günahkar nankörü sevmez.
Onlar ki, inandılar, güzel işler yaptılar, namazı kıldılar, zekatı verdiler; işte onların ödüller, Rableri yanındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
Ey inananlar, Allah'tan korkun, eğer inanıyorsanız ribadan (henüz alınmayıp) geri kalan kısmı bırakın (almayın).
Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Elçisiyle savaşa girdiğinizi bilin. Tevbe ederseniz, ana malınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz, ne de haksızlığa uğratılırsınız.
Eğer (borçlu) darlık içinde ise, bir kolaylığa çıkıncaya kadar beklemek (lazımdır). Eğer bilirseniz (verdiğiniz borcu, eli darda olan borçluya) sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.
Şu günden sakının ki, o gün Allah'a döndürüleceksiniz, sonra herkese kazandığı tastamam verilecek ve onlara haksızlık edilmeyecektir.
(Süleyman Ateş)
Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır.
Allah faizi mahveder, oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez.
İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekatı verenlerin Rabbleri katında elbette mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar.
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz.
Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.
Eğer borçlu darlık içindeyse, ona ödeme kolaylığına kadar bir süre tanıyın. Ve bu gibi borçlulara alacağınızı bağışlayıp sadaka etmeniz eğer bilirseniz sizin için, daha hayırlıdır.
Öyle bir günden korkunuz ki, o gün Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra da herkese kazancı tamamıyla ödenecek ve hiç kimse haksızlığa uğramayacaktır.
(Elmalılı Hamdi Yazır)
Elleżîne ye/kulûne-rribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmu-lleżî yeteḣabbetuhu-şşeytânu mine-lmess(i)
żâlike bi-ennehum kâlû inneme-lbey’u miślu-rribâ veehalla(A)llâhu-lbey’a veharrame-rribâ femen
câehu mev’izatun min rabbihi fentehâ felehu mâ selefe veemruhu ila(A)llâh(i) vemen ‘âde feulâ-ike
ashâbu-nnâr(i) hum fîhâ ḣâlidûn(e).
Yemhaku(A)llâhu-rribâ veyurbî-ssadekât(i) va(A)llâhu lâ yuhibbu kulle keffârin eśîm(in).
İnne-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti veekâmû-ssalâte veâtevû-zzekâte lehum ecruhum ‘inde rabbihim velâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e).
Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû-ttekû(A)llâhe veżerû mâ bakiye mine-rribâ in kuntum mu/minîn(e).
Fe-in lem tef’alû fe/żenû biharbin mina(A)llâhi verasûlih(i) ve-in tubtum felekum ruûsu emvâlikum
lâ tazlimûne velâ tuzlemûn(e).
Ve-in kâne żû ‘usratin fenaziratun ilâ meysera(tin) veen tesaddekû ḣayrun lekum in kuntum ta’lemûn(e).
Vettekû yevmen turce’ûne fîhi ila(A)llâh(i) śumme tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet vehum lâ yuzlemûn(e).
(Transliterasyon)
2|275|ٱلَّذِينَ يَأْكُلُونَ ٱلرِّبَوٰا۟ لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ ٱلَّذِى يَتَخَبَّطُهُ ٱلشَّيْطَٰنُ مِنَ ٱلْمَسِّ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوٓا۟ إِنَّمَا ٱلْبَيْعُ مِثْلُ ٱلرِّبَوٰا۟ وَأَحَلَّ ٱللَّهُ ٱلْبَيْعَ وَحَرَّمَ ٱلرِّبَوٰا۟ فَمَن جَآءَهُۥ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِۦ فَٱنتَهَىٰ فَلَهُۥ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُۥٓ إِلَى ٱللَّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُو۟لَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلنَّارِ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ
2|276|يَمْحَقُ ٱللَّهُ ٱلرِّبَوٰا۟ وَيُرْبِى ٱلصَّدَقَٰتِ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ
2|277|إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَأَقَامُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَوُا۟ ٱلزَّكَوٰةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
2|278|يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ وَذَرُوا۟ مَا بَقِىَ مِنَ ٱلرِّبَوٰٓا۟ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
2|279|فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا۟ فَأْذَنُوا۟ بِحَرْبٍ مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَٰلِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ
2|280|وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَىٰ مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُوا۟ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
2|281|وَٱتَّقُوا۟ يَوْمًا تُرْجَعُونَ فِيهِ إِلَى ٱللَّهِ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ