KUR'AN'IN TEMEL KAVRAMLARI

Kur'an'ı insanlık dünyasına bugün inmiş gibi ele alan kavramsal yaklaşım.

Kavram ve Tanım arasındaki fark:

“Kavram” sözcüğü “günlük yaşam içerisinde” belirli bir örnek, olay veya durum karşısında akıl ve mantık yürüterek veya hayal ederek deneyimleyip gerçekleştirdiğimiz “davranış ürettiğimiz” zihnimizde aklımızda yer etmiş zihinsel intiba ve kanıların veya kapsamlı genellemelerimizin tümünü içeren bir anlam taşımaktadır.



Öte yandan; “tanım” bir sözcük veya sözcük grubunun veya bir işaretin, sembolün anlamsal (semantik) niteliğinin, izahı açıklamasıdır.

ÖNSÖZ

Bu eser, muhtevası, yaklaşım tarzı ve hacmi birlikte düşünüldüğünde, hiçbir dilde aynısı olmayan bir çalışmadır. Benzeri çalışmalar, ya tarzları yahut da hacim ve muhteveaları bakımından ikinci sırada kalmaktadır. Mesela Isfahanlı Râgıb'ın aşılmaz eseri el-Müfredât, hacmi bakımından geniş, muhtevası bakımından doyurucu olmakla birlikte Kur'ansal kavramları sadece filolojik ve edebi yönden incelediği için farklı bir türün ürünüdür; bir tür lügattır.

Kur'ansal kavramlar hakkında toplu, doyurucu bilgiler elde etmek, "tefsir okumakla" hem çok zor mümkün olur, hem de az veya çok ihtisas gerektirir.

Elinizdeki eser, bu zorluğu büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Her seviyede insan, bu eseri okuyarak, Kur'ansal kavramlar hakkında doyurucu, toplu bilgiler edinebilecektir. O halde bu eser, günümüz insanının Kur'an'ın mesajını ve muhtevasını gereğince kavraması açısından önemli bir kaynaktır.

Bu satırların yazarı, bütün çalışmalarında, özellikle bu eserin hazırlanışında, Kur'an'ı, insanlık dünyasına bugün inmiş gibi ele almış ve onun insana söylemek istediğini bu ruh ve şuur zemininde kalarak değerlendirmiştir.

Bu bakımdan hem geleneksel Doğu'nun hem de modern Batı'nın kabullerini ve tabularını dokunulmaz kılarak Kur'an'ı kayıtlı ve şartlı okuyanlar bu eserde sergilenen tespitleri kavramakta zorluk çekebilirler. Bu, onların sorunudur.

30 yılı aşkın bir zamanın çalışmaları sonucunda vücut bulan bu eserin tüm insanlığa yararlı olmasını diliyorum. şimdi ve ebediyete akıp giden zaman boyunca, bu eseri okuyanların, yazarına verecekleri ödül, onu sevgi ve dua ile anmaları olacaktır.

Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Paşabahçe, 2011



Etimofilolojik Kaynaklar

Stanford Encyclopedia of Philosophy
Aramice Sözlük
Arapça Sözlük
İngilizce Sözlük
İngilizce Etimoloji Sözlüğü
İngilizce-Arapça Kur'an'ı Kerim Kulliyatı

Yazarın Diğer Eserleri

DİN MASKELİ ALLAH DÜŞMANLIĞI "ŞİRK"
"MAUN" SURESİ BÖYLE BUYURDU
Saltanat Dinciliğinin Öncüsü "FİRAVUN"
Dinde reform Değil "İSLAM'DA TECDİT"
"KÖTÜLÜK TOPLUMU"
"DEİZM"
"ALLAH İLE ALDATMAK"

MELE' (kodamanlar ekibi)

Peygamberler mesajının karşısına dikilen şirk gücünün temsilci kadrolarının ortak adı, Türkçe'deki 'kodamanlar' sözcüğüyle ifade edebileceğimiz şer-şirk-menfaat ekibidir. Kur'an'dan öğreniyoruz ki bu ekibin aslî misyonu ve temel niteliği, dinci ve dinsiz çıkar odaklarını, peygamberlerin tehdit ettiği menfaatlerini korumak üzere aynı gaye etrafında ve aynı şemsiye altında toplamaktır. Ekibe en büyük desteği, gelenekleri dokunulmaz kılan şirk dini mensupları vermiştir ve verecektir. Onun için, şirk kodamanları ekibinin en büyük destek merkezi, âdeta hayat kaynağı, her devirde mabet olmuştur ve olacaktır.

Yine Kur'an'dan öğreniyoruz ki, bu ekip, her devirde vardı ve bundan sonra da olacaktır. Ve bu ekip, Son Peygamber de dahil, bütün peygamberlerin karşısına dikilmiştir; bundan sonra da peygamberler mirasıyla o mirası temsil eden muvahhitlerin karşısına dikilecektir. Hatta bugün, eskiden çok daha organize, çok daha küresel ve tecrübeli bir şirk ekibi olarak icraatta bulunmaktadır. Günümüz dünyasının tevhide karşı şirki, adalete karşı zulmü, emeğe karşı sömürüyü, bağımsızlığa karşı emperyalizmi pazarlayan dinsiz veya dinci tezgâhlarının tümünü bu kodamanlar ekibi yürütmekte, kotarmaktadır. Küresel düzlemde baktığımızda bu kodamanlar ekibi, kendi ülkelerinde, çoğu zaman, küresel emperyalizmin bölgesel valileri gibi çalışırlar.

Kur'an, zulüm ve despotism saltanatlarının ayakta durması için canla başla çalışan kodamanlar ekibini daha çok mele' kelimesiyle ifade etmektedir. Buna yakın bir tabir, 'âl' tabiridir. Ayrıca, 'kübera' (ulular, büyükler, ağalar) ve 'sadet' (efendiler) sözcükleri de kullanılmaktadır.

Şimdi, şirkin, peygamberler mesaj ve mirasına karşı çeşitli adlar altında tüm zamanlarda sahneye sürdüğü, sadece isimleri ve giysileri değişen bu şer-şirk ve menfaat çetesini daha yakından tanıyalım.

Mele' Aynı Görüşte Birleşen, Heybet ve Gösterişleriyle Ürperti Yaratan Ekip:

Mele' sözcüğü, 22 kez geçmektedir. Bunların yarıdan fazlası, şirk ve zulüm saltanatlarının prototipi ve sembolü olan Firavun saltanatına izafe edilerek kullanılmıştır.

Bunlar; görüntüleri, mevkileri, imkânlarıyla heybet ve ürperti yaratan kişilerdir. (Râgıb, el-Müfredât) Belli ki bunların seçiminde ilim, irfan, ahlak, vukuf gibi, insanı yücelten değerlere değil, insan üzerinde illüzyonist baskılar kuran özelliklere önem verilmiştir. Bugüne bakarsanız, ABD zulüm imparatorluğu, küresel düzeyde istihdam ettiği kodamanlar takımına daima görüntüsü etkili tipleri seçer. Özellikle lider mevkilerine. Bunlar, bahsettiğimiz illüzyonist baskıyı kuracak görüntüye sahiptirler ama bunun dışında hiçbir şeye sahip değillerdir. Özellikle vicdan ve irfandan asla nasipli değillerdir. Çünkü böyle bir nasip, bu insanların zulüm saltanatlarının hizmetine girmelerine daha baştan engel olur. Bu içi boş, dışı etkili zulüm araçları, bazen çocukluk yıllarından tespit edilerek takibe alınır ve günü geldiğinde sahnelenir.

Kur'an, mele' denen kodamanlar ekibini, daha çok Firavun saltanatını anlatırken gündem yapmakta, böylece bu ekibin serde her zaman doruk noktalara oturacağına dikkat çekmektedir, (bk. burada, Firavun mad.)

Mele', firavun zihniyetlere özgü saltanattan bahseden ayetlerde on küsur kez geçmektedir. (7/103, 109, 127; 8/54; 10/83, 88; 11/97; 20/46; 23/46; 26/34; 28/20, 32, 38; 43/46) Bu tabir, peygamberlere karşı mücadele eden saltanatların olmazsa olmaz kodaman ekibini ifade etmektedir. Bunlar, ülke içinde daha çok danışmanlık hizmeti veren meddah, yağcı-yalaka besleme takımıdır. Peygamberler mirası, şirk dinini her zorladığında, bu ekip can havliyle öne çıkmakta ve bütün varlığını ortaya koyarak savunma yapmaktadır. Son Peygamber'in tevhit mesajından duyulan kaygıyı ifadeye koyan ayetler de mele' denen bu kodamanları konuşturmaktadır. Zulüm ve şirk saltanatının koruyucu kodamanlarının, tevhit ve adalet mesajından duydukları kaygıyı dile getiren şu feryatlarına bakın:


"Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: 'Bu adam yalanlar düzen bir büyücü. İlahları bir tek tanrıya mı indirgemiş?! Bu, gerçekten hayret edilecek bir şey!' Temsilcileri olan kodaman grup öne çıktı: 'Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur. Öteki millette işitmedik böyle bir şey. Bu bir uydurmadan başka şey değildir. Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?"

"Onlar benim zikrimden/Kur'an'ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar." (Sâd, 4-8)

7.103. Onların ardından Mûsa'yı, ayetlerimizle Firavun'a ve kodamanlarına gönderdik de ayetlerimiz karşısında zulme saptılar. Bir bak, nasıl olmuştur bozguncuların sonu!

7.109. Firavun toplumunun kodamanları şöyle konuştular: "Bu adam gerçekten çok bilgili bir büyücü."

7.127. Firavun kavminin kodamanları dediler ki: "Mûsa'yı ve toplumunu, yeryüzünü fesada verip seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakıyorsun?" Dedi ki Firavun: "Biz onların oğullarını öldürüp kadınlarını diri bırakacağız/kadınlarının rahimlerini yoklayıp çocuk alacağız/kadınlarına utanç duyulacak şeyler yapacağız. Üstlerine sürekli kahır yağdıracağız."

8.54. Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin tavırları gibi. Rablerinin ayetlerini yalanlamışlardı. Biz de onları günahları yüzünden mahvettik. Firavun hanedanını da boğmuştuk. Bunların tümü zulme sapanlardı.

10.83. Firavun ve kodamanlarının kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için, kavmi arasından bir gençlik grubu dışında hiç kimse Mûsa'ya inanmadı. Çünkü Firavun, o toprakta gerçekten çok üstündü ve gerçekten sınır tanımaz azgınlardan biriydi.

10.88. Mûsa şöyle dedi: "Rabbimiz! Sen, Firavun ve kodamanlarına şu geçici hayatta debdebe verdin, mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Onların mallarını sil-süpür, kalplerini şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar inanmasınlar!"

11.97. Firavun'a ve kodamanlarına. Ama onlar Firavun'un emrine uydular. Oysaki, Firavun'un emri doğruya ve güzele ulaştırmıyordu.

20.46. Buyurdu: "Korkmayın! Ben sizinle beraberim; işitiyorum, görüyorum."

23.46. Firavun'a ve kodamanlarına. Ancak kibre saptılar, çünkü kendilerini büyük gören bir topluluktu onlar.

26.34. Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi: "Bu adam gerçekten bilgin bir büyücü;

28.20. Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi: "Ey Mûsa, kentin ileri gelenleri seni öldürmeyi planlıyorlar. Çık buradan! Ben sana öğüt verenlerdenim."

28.32."Elini koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açılan kollarını kendine çek. İşte bunlar, Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki kanıttır. Firavun ve yardakçıları yoldan çıkmış bir güruhtur."

28.38. Firavun dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Benim için çamurun üzerinde ocağı yakıp bana bir kule yap ki Mûsa'nın tanrısına ulaşayım. Aslında ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum."

43.46. Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: "Ben âlemlerin Rabbi'nin resulüyüm."


Mele' diye anılan kodaman takım üç alt grup oluşturmaktadır:

1. İş ve para ağaları: Karun tip,

2. Yandaş bürokratlar: Hâman tip,

3. Kutsallaştırılmış din adamları: Hâman tip.

Kur'an, Ankebût suresi 39-40. ayetlerde, firavun saltanatlarının bu temel destekçilerinin zulmün sürüp gitmesindeki katkılarını âdeta fotoğraflamıştır. (Ayrıntılar için bk. burada, Firavun mad.)

29.39. Karun'u, Firavun'u, Hâmân'ı da öyle yaptık. Yemin olsun, Mûsa onlara açık-seçik kanıtlarla geldiği halde, yeryüzünde büyüklük tasladılar. Ama öne geçemezlerdi.

29.40. Her birini kendi günahı ile yakaladık. Bazılarının üstüne taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Bir kısmını, o korkunç titreşimli ses yakaladı. Onlardan, yere batırdıklarımız da oldu. Bazılarını da boğduk. Allah onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar kendi benliklerine zulmediyorlardı.


MELE' KODAMAN EKİBİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ:

İstihbar (kibirlenme, insanları küçük görme): 7/75, 88; 10/75; 23/46

7.75. Toplumunun kibre saplanmış kodamanları, içlerinden inanıp da baskı altında tutularak ezilenlere şöyle dediler: "Siz Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Onun aracılığıyla gönderilene gerçekten inanıyoruz." dediler.

7.88. Toplumunun büyüklük taslayan kodamanları dediler ki: "Ey Şuayb! Ya kesinlikle milletinize dönersiniz yahut da seni ve seninle birlikte inananları kentimizden mutlaka çıkarırız." Dedi ki: "Ya istemiyorsak; zor ve baskıyla mı?"

10.75. Onların ardından da Mûsa ile Hârun'u ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmaylarına gönderdik. Kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oldular.

23.46. Firavun'a ve kodamanlarına. Ancak kibre saptılar, çünkü kendilerini büyük gören bir topluluktu onlar.


İstiz'af (başkalarını ezip horlama, sömürme): 7/75; 29/1-6

7.75. Toplumunun kibre saplanmış kodamanları, içlerinden inanıp da baskı altında tutularak ezilenlere şöyle dediler: "Siz Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Onun aracılığıyla gönderilene gerçekten inanıyoruz." dediler.

29.1. Elif, Lâm, Mîm.

29.2. İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar!

29.3. Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette bilecektir.

29.4. Yoksa o kötülükleri sergileyenler bizi geçeceklerini mi sandılar! Ne kötü hüküm veriyorlar!

29.5. Allah'a kavuşmayı umanlara gelince, şu bir gerçek ki, Allah'ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semî'dir, Alîm'dir.

29.6. Ve kim didinir, gayret sarfederse hiç kuşkusuz, kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki, Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî'dir.

İstihfaf (küçümseme, umursamama, alay etme): 7/66; 11/27, 38; 23/24

7.66. Toplumunun inkârcı kodamanları dediler ki: "Biz seni bir beyinsizliğe düşmüş görüyoruz ve kesinlikle yalancılardan olduğunu düşünüyoruz."

11.27. Toplumunun küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: "Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, ayak takımımızın basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir üstünlüğünüzün olduğuna inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sayıyoruz."

11.38. Gemiyi yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Nûh "Bizimle alay ediyorsanız, biz de sizinle alay edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi."

23.24. Toplumu içinden inkârcı kodaman grup şöyle dedi: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başka şey değil; size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, melekler indirirdi. Biz ilk atalarımız arasında böyle bir şey duymadık."

Tehdit: 7/88, 90

7.88. Toplumunun büyüklük taslayan kodamanları dediler ki: "Ey Şuayb! Ya kesinlikle milletinize dönersiniz yahut da seni ve seninle birlikte inananları kentimizden mutlaka çıkarırız." Dedi ki: "Ya istemiyorsak; zor ve baskıyla mı?"

7.90. Toplumunun küfre sapan kodamanları dedi ki: "Eğer Şuayb'ın ardı sıra giderseniz hüsrana gömülenler olursunuz."

Dinsizlik ve sapıklıkla itham: 7/60;

7.60. Toplumunun kodamanları dediler ki: "Vallahi biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz."

Zulüm: Ayrıntılar için bk. burada, Firavun mad. (Ayrıca bk A'raf, 103)

7.103. Onların ardından Mûsa'yı, ayetlerimizle Firavun'a ve kodamanlarına gönderdik de ayetlerimiz karşısında zulme saptılar. Bir bak, nasıl olmuştur bozguncuların sonu!

Ataları şaşmaz kanıt yapmak:

Zulüm saltanatlarının kodamanlar kadrosunun tarih boyunca hiç değişmemiş özelliği, sürekli biçimde atalara, ataların kabul ve geleneklerine atıf yapmak, onları hakikatin ve hayatın ölçüsü bilmektir. Ulül azm peygamberlerden biri olan Hz. Nuh'un mücadelesi münasebetiyle bu gerçek şu şekilde önümüze konuyor:

Yemin olsun, Nuh'u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: 'Ey toplumum! Allah'a ibadet edin! O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ sakınmayacak mısınız?

Toplumunun, yönetime destek veren kodamanları şöyle dedi: 'Bu adam, sizin gibi bir insandan başka şey değil; size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, melekler indirirdi. Biz ilk atalarımız arasında böyle bir şey duymadık. Cinnet getirmiş bir adam-dan başkası değildir o. Belli bir süreye kadar göz altında tutun onu." (Müminûn, 23-25)

Son Peygamber'in, karşısına dikilen Mekke şirk oligarşisinin kodamanlarının da Muhammed'e karşı aynı şeyleri söylediklerini az yukarıda gördük, (bk. Sâd suresi, 1-8)

Bu konunun ayrıntıları için bu eserin, Hanîf ve Ecdatperestlik maddeleri okunmalıdır.

İtraf (servet ve refahla azıp firavunlaşmak): Ayrıntılar için bk. burada, Servet ve Refahla Azmak mad. (Ayrıca bk. Müminûn suresi, 33)

Âl: Eşraf Ve Üstünlerden Oluşan Yakın Çevre:

Râgıb'ın beyanına göre, âl, 'eşraf ve üstünlerden oluşan yakın çevre' demektir, (bk. d-Müfredât) Firavunun şirk dinine dikkat çeken ayetlerde oniki kez kullanılmıştır. (2/49, 50; 3/11; 7/130, 141; 8/52,54; 28/8; 40/28, 45, 46; 54/41) Bunların üçündeki kullanım, de'b (değiştirilmeyen gelenek, âdet) sözcüğüyle yan yanadır. Bu da gösterir ki, şirk ve zulüm zihniyet ve saltanatlarının kodaman takımı, değişmesine asla izin verilmeyen şirk geleneklerinin kararlı ve sadık koruyucuları olmuşlardır ve olacaklardır.

2.49. Sizi Firavun hanedanından kurtardığımızı da hatırlayın. Hani, onlar size azabın en çirkiniyle kötülük ediyorlardı: Erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınıza hayasızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yokluyorlar/kadınlarınızı hayata salıyorlardı. İşte bunda sizin için, Rabbinizden gelen büyük bir ıstırap ve imtihan vardı.

2.50. Hani, önünüzde denizi yarmıştık da sizi kurtarmış, Firavun hanedanını boğmuştuk. Siz de bunu bakıp görüyordunuz.

3.11. Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin durumu gibi. Ayetlerimizi yalanlamışlardı da Allah, onları günahları yüzünden yakalamıştı. Allah, cezayı çok şiddetli vermektedir.

7.130. Yemin olsun ki biz, Firavun hanedanını yakalayıp ürün eksikliğiyle senelerce sıktık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.

7.141. Şunu da hatırlayın: Sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Size azabın en kötüsü ile işkence ediyorlardı: Oğlanlarınızı katlediyorlar, kadınlarınıza hayasızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yokluyorlar/kadınlarınızı hayata salıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden gelmiş büyük bir imtihan vardı.

8.52. Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin gidişi gibi. Allah'ın ayetlerini inkâr ettiler de Allah onları günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah Kavîdir, çok güçlüdür; azabı çok şiddetli yapandır O.

8.54. Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin tavırları gibi. Rablerinin ayetlerini yalanlamışlardı. Biz de onları günahları yüzünden mahvettik. Firavun hanedanını da boğmuştuk. Bunların tümü zulme sapanlardı.

28.8. Nihayet, Firavun ailesi onu kayıp bir şey olarak bulup aldı. O, kendileri için bir düşman ve tasa olacaktı. Gerçek olan şu ki Firavun, Hâman ve bunların orduları yanlış yoldaydılar.

40.28. Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu: "Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size, Rabbinizden açık-seçik deliler de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinden bir kısmı başınıza gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz."

40.45. Allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de azabın en beteri kuşattı.

40.46. Sabah-akşam, ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!"

54.41. Yemin olsun, Firavun hanedanına da uyarılar gelmişti.

KÜBERA VE SADET: ŞER VE ŞİRK KODAMANLARI

Efendiler ve kodamanlar tabiri Ahzâb suresi 67. ayette ve tam bizim kullandığımız anlam ve bağlamda kullanılmıştır. Bu kullanım, Kur'an'ın en büyük mucize ihbarlarından biridir ki, İslam ümmetinin felaket sebeplerinin de en önde gelenini tanıtmaktadır. Şimdi bu mucizeler mucizesi ayeti, bünyesinde yer aldığı anlam kümesinin bütünü içinde görelim:

"Hiç kuşkusuz, Allah, inkarcı nankörleri lanetlemiş ve onlar için çılgın bir ateş hazırlamıştır. Uzun süre kalacaklardır onun içinde. Ne bir dost bulacaklardır ne de bir yardımcı. Gün olur, yüzleri ateşin içinde evrilip çevrilir de şöyle derler: 'Lanet olsun bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke resule itaat etseydik!' Ve derler ki, 'Rabbimiz! Biz, efendilerimize/mallara ve kitlelere egemen güçlere/ karanlık adına egemenlik kuranlara/yılan, akrep, kurt, arslan gibi korku salanlara/kalp karanlığım temsil edenlere ve ekip başlarımıza/ kodamanlarımıza/ putlaştırdığımız kişilere itaat ettik de onlar bizi yoldan saptırdılar! Rabbimiz, onlara iki kat azap ver; onlan büyük bir lanet ile lanetle!" (Ahzâb, 64-68)

Bu beyyinede kullanılan omurga kelimeler 'sadet' ve 'kübera' kelimeleridir. İkisi de çoğul kullanılmıştır. Tâbiûn nesli müfessirlerinden Katâde bin Diâme (ölm. 118/736), ayetteki 'efendiler ve büyükler' tabirinden maksadın 'şer ve şirkte reislik edenler' olduğunu söylemektedir. Rivayet tefsirinin babası sayılan Taberî (ölm. 310/922), de sâdet'i 'sapıklıkta öncüler', kübera'yı da 'şirkte öncüler' olarak anlamlandırmış, sonuç olarak da şunu söylemiştir: "Bunlar şer ve şirkte önder olanlardır."

Son dönem müfessirlerinden Iraklı Mahmut el-Âlûsî (ölm. 1854), ayette geçen 'efendiler ve büyükler' ifadesiyle ulemanın kastedildiğini söylemektedir: "Bunlar, bir biçimde küfrü telkin edip onu halka süslü püslü gösterirler. (Alûsî, Ruhu'l-Meânî, cüz, 22)

Evet, ayette tanıtılanların bir kısmı serde yani haksızlık, zulüm ve kötülükte önderdir, bir kısmı da ruhsal-manevî hayatı perişan etmede reistir. Kur'an'ın tezi şudur: Bu şer ve şirk öncüleri, kendilerine itaat edenler buldukça palazlanır, yücelir, ilahlaşırlar. Bu süreçten iki kötülük putu doğar:

1. Maddî-sosyal hayata egemen olan despot put (firavun ve yakın çevresi),

2. Manevî-ruhsal hayata egemen olan Allah ile aldatıcı put (efendi, şeyh, veli vs. adıyla kutsallaştınlan şeytan evliyası).

Kur'an, Zühruf suresi'nde getirdiği devrimle bu tipleri üretenlerin bunlara itaat edenlerin ta kendileri olduğunu bildirmiştir. Dikkat edilmelidir ki, Zühruf suresinde de Ahzâb suresinde de 'put yaratma'nın sebebi olarak kullanılan kelime aynıdır: İtaat. Yani maddî ve manevî despotlara itaat. İtaat kelimesi iki ayette de fiil kullanımdır ve geçmiş zaman kipi seçilmiştir. Buda gösterir ki, ayette dikkat çekilen bela 'tasavvur edilmiş bela' değil, 'tahakkuk etmiş bela'dır.

Ayette kullanılan omurga kelimelerden birincisi olan 'sadet', efendi, mallara ve kitlelere egemen olan güçlü kişi, karanlık adına egemenlik kuran, vahşi ve zehirli hayvanlar gibi korku salan, kalp katılığını temsil eden kişi demektir. İkinci kelime olan kübera ise ekip başı, kodaman, putlaştırılmış kişi demek. Kur'an, bu kelimenin tekilini, iki yerde, put anlamında kullanmıştır. (Enbiya, 58, 63) Aynı kökten ve aynı anlamda olan 'Ekâbir' sözcüğü ise 'toplumun mücrimleri' yani ağır suçluları olarak nitelendirilmiştir. (En'am, 123)

21.58. Sonunda onları parça parça etti. Yalnız en büyüklerini bıraktı ki, dönüp ona başvurabilsinler.

21.63. Dedi: "Hayır, ben değil. Şu büyükleri yapmıştır onu. Hadi, sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa!"

6.123. Biz bu şekide her kentte/her medeniyette kodamanları, o kent ve medeniyetin suçluları yaptık ki, orada oyunlar tezgâhlayıp tuzaklar kursunlar. Aslında onlar öz benliklerinden başkasına oyun oynamıyorlar ama farkında değillir.

Unutmayalım ki bütün putlar, putlaştırılmış kişilerin birer dönüşümüdür. Mekke oligarşisinin taptığı putlar da başlangıçta saygın insanlardı. Onları yücelte yücelte tapılacak ilahlar haline getirdiler. Eski Yunan'ın tanrılar panteonundaki ilahlar da başlangıçta birer ünlü ve saygın kişi idiler. Bu kişilerin her ölenini Yunan paganizmi 'ona saygı' adı altında panteona koydu ve zaman içinde her birine ilah payesi verdi. Bu Yunan geleneği, İslam tarihinde tarikatlar tarafından tarikat şefleriyle onların türbelerine uygulanan ilahlaştırma yönteminin prototipidir. Elbette ki İslam tarihinde iş bu kadar açık ve pervasız yapılamamıştır; çünkü Kur'an tevhidi ve Hz. Peygamber'in icraatı buna açıkça karşıdır. Bu bilindiği içindir ki, putlaştırma tezgâhı önce peygamberi putlaştırarak ondan gelecek engellemeyi ustalıkla saf dışı etmiş, ardından da keyfine uygun kim varsa onları birer alt-ilaha dönüştürüp tarikatlar panteonuna eklemiştir.

Tarikat şecereleri, eski Yunan'ın ilahlar panteonunun İslam edasıyla ortaya sürülen versiyonları olarak görülebilir. 

Klasik tefsirler, Ahzâb suresinin mucizeler mucizesi 67. ayeti üzerinde hiç durmamıştır. Bazılarında bu ayetin sadece metni verilmekle yetinilmiştir. Hatta bazılarında (mesela Hanefîliğin müfessir fakîhi el-Cassâs'ın Ahkâmu'l-Kur'an'nın da) ayetin metni bile kayda geçirilmemiştir. 'Müfessirlerin Babası' unvanını taşıyan Fahreddin er-Râzî (ölm. 606/ 1209), ünlü tefsiri 'Mefâtîhü'l- Gayb'da, bu ayetteki yaratıcı mucizeye tek kelimeyle değinmez. Diğer ayetlerde verdiği ve bazen sayfalarca sürdürdüğü o kılı kırk yaran açıklamalarının tek cümlesini bu ayetin tefsirinde göremezsiniz. Tefsirde çağımızın Râzisi gibi gördüğümüz Elmalılı Hamdi (ölm. 1942) üstadın da aynı yolu izlediğini, bu ayetle ilgili tek cümle söylemediğini görmekteyiz. Çünkü üstat Elmalılı, bu ayetle ilgili tek cümlelik bir tefsir yapsa, onunla bile bir yerlere ve birilerine çarpacağını pekâla bilmektedir. Ve böylesi durumlarda "Söz gümüşse sükût altındır" fehvasınca hareket etmektedir. Tefsirinin birçok yerinde böyle yapmıştır.

Kodamanların peygamberlerden rahatsızlığının temelinde, bu 'kübera' hegemonyasının (Kur'an bunu aynı kökten bir kelime olan 'kibriya' sözcüğüyle ifade ediyor) elden gitmesi korkusunun yattığı, bir beyyinede açıklanıyor. Kübera despotların kibriya (ululuk, yücelik, ağalık) tutkularının merkeze oturdulduğu o beyyineyi okuyalım:

"Musa dedi ki, 'Gerçek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur.' Dediler: 'Sen bize, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çeviresin de bu toprakta devlet ve ululuk ikinizin olsun diye mi geldin? Biz, ikinize de inanmıyoruz." (Yunus, 77-78)


Demek ki, tarih diyalektiğinin, başka bir deyişle, tarih boyunca sürüp giden mücadelenin temelinde teoloji dalaşı değil, mevki ve egemenlik kaygısı vardır. Ne peygamberler salt teolojik çekişme için savaş vermiştir ne de şirk kodamanları. Savaşın arkaplanında egemenliğin ele geçirilmesi veya yönlendirilmesi vardır. Ancak, bu ele geçirme ve yönlendirmede, peygamberler insan haklarının ihyacısı, şirk zorbaları ise insan haklarının imhacısı olarak sahnededirler. Bundan, yine tarihin diyalektiği adına çıkarılacak sonuç ise şudur:

Adları ve teolojik açıdan konumları ne olursa olsun, insan haklarının ihyası için uğraşanların tümü, peygamberlerin yolunda ve yanında sayılmalıdır. Adları ve teolojik açıdan konumları ne olursa olsun, insan haklarının imhası için uğraşanların tümü, peygamberlerin karşısında sayılmalıdır. Kur'an'ın yaptığı ve yapılmasını istediği de budur.

İnsan haklarını ihlal edenleri, namazlı niyazlı da olsalar, dini inkâr etmiş sayıp lanetleyen Mâûn suresi, bu gerçeğin, mucizeler mucizesi Kur'an beyyinesi olarak insanlığın elindedir.